Jump to content

Trend Videolar

  1. Bitcoin nedir?  

    Bugün internette bir alışveriş yaptığınızda, ödemeniz önce bir banka ya da kredi kartı şirketine uğruyor,
    fahiş komisyon ve işlem ücretleri kesilip, banka tarafından onaylandıktan sonra satıcıya gönderiliyor.
    Yaptığınız ödemelerin muhasebe defteri sadece ve sadece bankanız tarafından tutuluyor
    ve her koşulda önceden imzaladığınız onlarca sayfalık sözleşmeler yüzünden bankanıza 100% güvenmek zorunda kalıyorsunuz.
    Yanlış bir işleme itiraz ettiğinizde, çözüme ancak haftalar, hatta aylar sonra ulaşıyorsunuz.
    Daha kötüsü, yolda paranızın başına bir iş geldiğinde; paranıza erişemiyor ve paranızı kendi hatanız olmamasına rağmen kaybetme tehlikesiyle karşılaşıyorsunuz.
    2008 yılında Satoshi Nakamoto ismini kullanan anonim bir programcı, bankalara ya da herhangi bir aracı kişiye ihtiyaç olmadan, kişiden kişiye direkt olarak yollanabilen, güvenli, hızlı ve düşük komisyonlu dijital para fikrini ortaya attı.
    Bu fikir şu anki internet ödemelerinin bütün problemlerini çözüyordu ve kısa zaman içerisinde kabul görüp çok şey değiştirecekti...
    Bitcoin, bir merkezi olmayan ilk dijital para birimidir. İnternetteki para transferlerini kolaylaştırmak ve şu anki problemlerini çözmek için icat edilmiştir.
    Bitcoinler kişiden kişiye doğrudan gönderilir, bu işlem için bir aracı banka ya da şirkete ihtiyaç duymaz, bu da komisyon ve işlem masraflarınızın çok daha az olması demektir.
    Ayrıca bitcoin alıp yollamak e-mail atmak kadar kolaydır. 
    Bitcoin sistemi güvenlidir; aldatılamaz, hacklenemez ve kapatılamaz.
    Bitcoin hesabınız bankalar ya da hükümetler tarafından dondurulamaz.
    Çünkü bir merkezi yoktur, hatta bitcoin’i icat eden Satoshi Nakamoto’nun gerçekte kim olduğu bile bilinmemektedir.
    Bitcoin dünyadaki bütün ülkelerde geçerlidir, para çekim ve gönderim limiti yoktur ve istediğiniz her şeyi bitcoin ile satın alabilirsiniz.
    Dünyada Türkiye dahil birçok ülkede dijital para borsaları bulunuyor, bu borsalar üzerinden bitcoin alıp, kendi kontrol ettiğiniz dijital cüzdanlarınıza aktarabilirsiniz.
    Bitcoin sadece bir dijital paraysa, nasıl oluyor da kopyalanamıyor?
    Çok iyi programcılar ya da hackerlar, bitcoinin kodunu çözüp, binlerce kopya yapıp milyoner olmuyorlar?
    Öncelikle bilgisayarınızda bulunan resim, video ya da diğer dosyalar sadece birer veri yumağıdır.
    Bu veri yumağını kopyaladığınızda, kopyaladığınız dosyanın birebir aynısını elde etmiş olursunuz.
    Bitcoin ise sadece bir veri yumağı değildir.
    Bitcoin’in sistemi aslında dev bir muhasebe defteridir, elektronik para olarak kullanılan Bitcoinin kendisi ise bu muhasebe defterinde bir girdidir.
    Basitçe bir örnek vermek gerekirse;
    Ahmet, Ayşe’ye 1 bitcoin yolladığında “Ahmet, Ayşe’ye 1 Bitcoin yolladı” şeklinde bir mesaj göndermiş oluyor.
    Ahmet de, Ayşe de kriptografik bir imza ile bu mesajı imzalayıp kendi muhasebe defterlerine kaydediyorlar
    ve bitcoin ağına “bakın biz bu işlemi yaptık” diye yayın yapıyorlar.
    Diğer kullanıcılar da onaylarsa, Ahmet’in muhasebe defterinden 1 bitcoin düşülüp, Ayşe’ninkine 1 bitcoin ekleniyor.
    Dünya üzerindeki bütün bitcoin kullanıcılarının bütün işlemleri, tıpkı Ayşe ve Ahmet’inki gibi bu devasa muhasebe defterinde tutuluyor.
    Şeffaf bir muhasebe defteri olmasına rağmen kimliğiniz gizlidir, hangi cüzdana hangi kullanıcı erişti, IP adresi nedir gibi bilgiler tutulmaz.
    Mahremiyetiniz ihlal edilemez. 
    Bu tek muhasebe defterinden oluşan sistem, bloklara bölünmüştür.
    Bitcoin ağı ortalama 10 dakikada bir yeni blok üretir.
    Her blok üretildiğinde, son 10 dakika içerisinde yapılmış bütün işlemler o bloğa yazılır ve o blok içinde muhafaza edilir.
    Her blokta, o blok içerisindeki işlemlerin yanı sıra, blok ödülü olarak yeni üretilmiş 12.5 bitcoin ve çok zor bir matematik bilmecesi bulunur.
    Blokları, zor bir matematik bilmecesi ile kilitlenmiş sanal bir hazine sandığı gibi düşünebiliriz.
    Bu bilmeceyi çözebilmek için ise tek yol deneme yanılma yönetimidir..
    Bu bilmeceyi çözen ilk kişi ise, bu hazine sandığının içindeki bitcoinlerin de sahibi olur.
    Saniyede trilyonlarca tahminde bulunarak gizlenmiş bu sayıyı bulmaya çalışıp, bulmacayı çözmeye çalışan bu kişilere bitcoin madencisi denir.
    Madencilerin bir diğer görevi de, blokların içerisindeki işlemlerin doğruluğunu kontrol etmektir.
    Milyonlarca madenci, aynı anda aynı bloğun içerisindeki işlemleri onaylarlar ve içerisindeki bilmeceyi çözmeye çalışırlar,
    bilmeceyi bir kişi çözüp ödülü alır fakat işlemleri milyonlarca madenci onaylamış olur.
    Hile yapmaya çalışanların onayladığı işlemler görmezden gelinir.
    Madenciler, bilmeceyi çözdükten sonra, bloğun içerisindeki işlemleri kontrol edip herhangi bir hata yok ise, hemen bir sonraki bloğa geçerler.
    Geçmeden önce bir önceki bloğun bilmecesinin çözümünü, tarih ve rastgele bir sayı ile birleştirip, SHA256 imza algoritmasıyla imzalayıp, bir sonraki bloğa eklerler. 
    Bu da bi sonraki bloktaki bilmece olacaktır.
    Bir sonraki blokta, madenciler deneme yanılma yöntemi ile SHA256 ile gizlenmiş bu mesajı çözmeye çalışacaklardır.
    SHA256 kriptografik bir imzadır.
    Tek yönlüdür ve herhangi bir mesajı 256bit’lik bir yazıya dönüştürür.
    Şu şekilde çalışır.
    Algoritmanın kendisinin kırılması şu anki teknoloji ile imkansızdır.
    Aslında imkansız demek çok doğru olmaz, kırmak sadece deneme yanılma yöntemi ile mümkündür
    fakat sadece tek bir harften oluşan bir mesajı bile kırmak binlerce yıl sürecektir.
    O kadar güvenlidir ki, dünyadaki bütün web siteleri, güvenlik için bu algoritmayı kullanırlar.
    Tarayıcınızda HTTPS kullanan herhangi bir sitenin adresinin yanındaki kilit işaretine tıklayıp güvenlik sertifikasına baktığınızda bu algoritmayı kullandığını göreceksiniz.
    Madem bu kadar güvenli, madenciler nasıl oluyor da bu SHA256 algoritmasıyla imzalanmış bilmeceyi çözebiliyor diyeceksiniz.
    Basitçe anlatırsak; Bitcoin ağı bu bilmeceyi daha kolay çözülebilmesi için çok çok daha basitleştiriyor.
    Bitcoin ağı içerisindeki madencilerin o anki işlemci gücünü hesaplayıp bu bilmeceyi ortalama 10 dakika içerisinde çözülebilecek basitliğe indiriyor.
    Otomatik olarak ağın içerisinde çok madenci ve işlemci gücü varsa, bilmece zorlaşıyor, az madenci varsa da basitleşiyor.
    Elinde sonunda otomatik olarak bilmeceyi ortalama 10 dakika içerisinde çözülebilecek basitliğe getiriyor.
    Bu otomatik olarak ayarlanan zorluk ayarına, “Mining Difficulty” yani “Zorluk Derecesi” deniyor.
    Ağdaki bütün işlemci gücünün tamamına ise “Hash Rate” ismi veriliyor.
    Madencilerin kazandığı blok ödülleri de yeni üretilmiş bitcoinler olmuş oluyor.
    Yeni bitcoin üretmenin başka hiçbir yolu yoktur.
    Yani madenciler olmazsa bitcoin sistemi de var olamaz.
    Madenciler işlemci güçleri vasıtasıyla bitcoin ağının işlemlerini onaylıyorlar ve daha güvenli hale getiriyorlar.
    Ağ üzerinde ne kadar madenci varsa, ağ o kadar güvenli oluyor, çünkü yapılan bitcoin transferleri daha fazla madenci tarafından kontrol edilmiş oluyor.
    “Ne kadar iş gücü - o kadar güvenlik ve stabilite” prensibiyle çalışan bu sistemin kendisine ise “Proof of Work (POW)” denir
    Bu terimleri de öğrendiğimize göre, sistemin nasıl işlediğine geri dönelim, Nerede kalmıştık?
    Bloğun içerisindeki ödülü kazanan madenci, bloğun içindeki işlemleri doğrulamış, bilmecenin çözümünü, tarih ve rastgele bir sayı ile birleştirip, SHA256 imza algoritmasıyla imzalayıp bir sonraki bloğa eklemişti.
    Ve bu, bir sonraki bloğun bilmecesi olacaktı.
    Yani her yeni blokta, önceki bloğun verisi de buluyor.
    Bundan dolayı, 2009’da üretilmiş ilk blok ile bugün üretilen son blok birbirine adeta bir zincir gibi bağlıdır.
    Yeni bloklar da bu zincire eklenen yeni halkalar olacaktır.
    Demir zincir gibi birbirine bağlanmış bu bloklara “blockchain” yani “blokzincir” ismi verilmiştir.
    Hile yapmak isteyen bir kişinin blokzincirdeki önceden onaylanmış bir bloğu değiştirebilmesi için, blok ve sonrasındaki şimdiye kadar üretilmiş bütün blokların bilmecelerini herkesten önce çözüp bunu devam ettirebilmesi gerekir.
    Bunu yapabilmenin tek yolu ise, şu an aktif çalışan milyonlarca madencinin işlem gücünden daha fazla işlem gücüne sahip olmaktır.
    Teoride mümkündür fakat pratikte imkansızdır.
    İcat edildiği 2009 yılından itibaren dünyadaki gelmiş geçmiş bütün bitcoin ödemeleri bu blokzincir içerisinde herkese açık bir şekilde tutulur.
    Örneğin; 2010 yılında arkadaşınıza yolladığınız 0.01 bitcoin’in bile önceden nereden geldiği, sonrasında hangi kullanıcılara gittiği ve şu an hangi adreste olduğu bile blockchain üzerinde herkes tarafından görülebilir.
    Bu kayıtlar değiştirilemez ve manipüle edilemez.
    Sistem bu şekilde çalışıyor, çok fazla teknik konulara girmeden anlatmaya çalıştık.
    Peki hemen nasıl kullanmaya başlayabiliriz?
    Öncelikle online bir cüzdana ihtiyacınız var: videomuzun açıklama kısmında, güvenli ve en çok tercih edilen bitcoin cüzdanlarının adreslerini bulabilirsiniz.
    Bitcoin sisteminde, IOS, Android, Mac ve Windows da dahil olmak üzere neredeyse her işletim sistemi için bir online cüzdan mevcuttur.
    Kendinize uygun olan cüzdanı cep telefonunuza veya bilgisayarınıza kurduktan sonra, elinizde bir “public key” ve bir “private key” olacaktır.
    Public key, cüzdanınızın blockchain üzerindeki adresidir.
    Bitcoin ağı üzerindeki rumuzunuz gibi düşünebilirsiniz.
    Genelde public key yerine “bitcoin adresi” olarak adlandırılır.
    Birisi size “Bitcoin adresin ne?" diye sorduğunda aslında cüzdanınızın public key’ini kastediyordur.
    Kafa karışıklığını önlemek adına biz de bundan sonra “Bitcoin adresi” olarak adlandıracağız.
    Bitcoin adresinizi bir kez yarattıktan sonra istediğiniz cihazdan “private key” iniz vasıtasıyla ulaşabilirsiniz.
    “Private Key” iniz aslında cüzdanınıza ulaşabilmeniz için gizli bir anahtardır.
    Ama kesinlikle kaybetmemeniz ve başkasına söylememeniz gerekiyor, çünkü Private Key’inizi bilen bir kişi aslında sizin bitcoinlerinizin de sahibi olur.
    Online olarak saklamanızı da tavsiye etmiyoruz,  aslında bir kağıda yazıp güvenli bir kasada tutmanız en güvenli yol olacaktır.
    Cüzdanımızı da kurduğumuza göre geriye bitcoin satın almak kalıyor.
    Türkiye de dahil dünyanın çeşitli yerlerinde, bir çok bitcoin borsası bulunmaktadır.
    Bu borsalarda banka havalesi ya da kredi kartı yöntemiyle kolay bir şekilde bitcoin satın alabilirsiniz.
    Borsaları bitcoin satan e-ticaret siteleri gibi düşünebilirsiniz.
    En güvenilir ve bizim de kullandığımız borsaların linklerini videomuzun açıklama kısmında bulabilirsiniz.
    Bu borsalardan bitcoin aldıktan sonra hemen önemli bir not geçelim; Bitcoin'lerinizi satın aldıktan sonra kendi cüzdanınıza göndermeyi unutmayın.
    Borsanın içerisinde de bir bitcoin adresiniz olup, bu adres üzerinden de bitcoin alıp-yollayabilirsiniz, bir çok kullanıcı çok pratik olduğu için bu yöntemi tercih ediyor,
    fakat unutmayın ki borsa üzerinden kullandığınız adresin private key’i o borsaya aittir.
    Yani borsada tuttuğunuz bitcoinler aslında sizin değildir.
    Bitcoinin ana amacı bankaları ve aracı kişileri aradan kaldırıp, kişiden kişiye ödemeler yapabilmektir.
    Borsalar da bu durumda aracı kişiler olmuş oluyor.
    Borsadan bitcoin satın alıp kendi cüzdanımıza yolladığımıza göre en zor kısmı hallettik, gerisi email yada bir mesajlaşma uygulaması kullanmak kadar basit.
    Bitcoin yollamak istediğimiz kişinin bitcoin adresini ve göndereceğimiz tutarı ilgili alanlara yazıyoruz ve gönder tuşuna basıyoruz.
    Bu kadar!
    Artık dünya üzerinde istediğiniz kişiye ve ülkeye, hiçbir kuruma ve kişiye bağlı olmadan, istediğiniz zaman, istediğiniz miktarda para yollayabilirsiniz.
    Bitcoin, kişilerin, kurumların ve hükümetlerin yönetimine ihtiyaç duymayan, enflasyonu olmayan bir para birimidir.
    Transferler çok hızlı ve işlem ücretleri düşüktür.
    Dakikalar içerisinde dünyanın herhangi bir yerine istediğiniz miktarda bitcoin yollayabilirsiniz.
    İnterneti olan her insan bitcoin’e erişebilir ve kendi kendisinin bankası olabilir.
    Devletlerin merkez bankaları, karşılığı olmadan, istediği zaman piyasaya para pompalayabilir.
    Bu da paranızın giderek değersizleştiği anlamına gelir.
    Bitcoin’de ise durum tam tersidir, toplam bitcoin miktarı sınırlıdır, enflasyondan etkilenmez,
    para politikası, kaynak kodu içerisinde belirlenmiştir.
    Şu an için ortalama her 10 dakikada bir 12.5 bitcoin üretilmektedir ve her 210.000 blokta bir bu rakam yarı yarıya düşmektedir.
    Buna “Halving” yani “Yarılanma” denir.
    Yani bir sonraki yarılanma olduğunda blok ödülü 6.25 bitcoine düşecektir.
    Bir sonraki en yakın yarılanma 14 Mayıs 2020’de olacaktır.
    Üretilecek bitcoin sayısı ise programsal olarak sınırlanmıştır, üretilmiş ve üretilecek olan bitcoinlerin toplamı tam tamına 21 milyondur.
    Bütün bu avantajlarıyla bitcoin bakalım geleceğin dünya parası olabilecek mi?
    Şu anki haliyle bile, dünya üzerindeki bütün ülkelerde istediğiniz her şeyi satın alabilirsiniz.
    Fakat teknolojisi henüz dünya nüfusunu kaldırabilecek ve bir dünya parası olabilecek yeterlilikte değil.
    Büyük bir devrim olduğu yadsınamaz bir gerçek.
    Bitcoin’in ve blockchain teknolojisinin şu anki halini Internetin ilk yıllarına benzetebiliriz.
    O zamanların en iyi tarayıcısı Netscape, en büyük arama motoru Altavista ve en büyük sitesi America Online(AOL)’dı.
    Yıllar boyu tahtlarını korumalarına rağmen şimdi tarih oldular.
    Bi 20 yıl sonra ise dünya üzerinde tüm ülkelerde geçerli olacak para Amerikan Doları değil, kesinlikle bir kriptopara olacaktır.
    Bakalım bu yarışı ilk kriptopara olan bitcoin mi kazanacak, yoksa daha sonra yarışa dahil olan rakiplerinden biri mi?
  2. Karanlık madde hakkında bilinmeyenler  

    Herkese açık bir havada gece kafanızı kaldırıp yukarı baktığınızda ne görüyorsunuz? Yıldızlar, ay ve koyu maviye kaçan, karanlık diye betimleyeceğimiz uzay boşluğu değil mi? İşte bugüne kadar insanların boşluğuna ve büyüklüğüne inanamadığı bu karanlık yapının gizemini ortaya çıkarmaya çalışacağız.
    Gözlemleyebildiğimiz evrenin %80 oranındaki bölümü bilim insanlarının doğrudan tanımlayamadığı ve gözlemleyemedikleri bir madde ile kaplı ve biz ona karanlık madde adini verdik. Onu anlatmadan önce bile adından dolayı bazı çıkarımlar yapabilirsiniz. Karanlık madde olarak tanımladığımız bu tuhaf dünya dışı madde, enerjiyi ve ışığı yaymaz. aymadığı için de onu gözlemleme şansımız yok.
    Peki o zaman bilim insanları var oldugunu kanıtlayamadığımız karanlık maddenin neden evrenin en büyük parçası olduğunu düşünüyor? Bu videodan önce Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi fizikçilerinden biri olan ve bu tarz şeylerin gündeme gelmesini sağlayan bilim insanı albert einstein’ın genel ve özel görelilik kuramını  işlediğimiz videomuzu mutlaka izleyin.
    izledikten sonra eminiz ki bu maddeyi daha iyi anlayacaksınız Öncelikle şunu unutmayın: Karanlık madde, astrofizikte, elektromanyetik dalgalarla etkileşime girmeyen, varlığı yalnız diğer maddeler üzerindeki kütle çekimsel etkisi ile belirlenebilen maddelere denir. Evrenimizdeki galaksilerin, yıldızların ve gezegenlerin harika uyumundan ve birbirleriyle girdikleri çekim kuvvetlerinin muazzam oranından daha önce bahsetmiştik.
    Bigbang teorisini kabul etmiş fizikçiler, bunca gök cisminin birbiriyle olan uyumunu olabildiğince açıklamaya çabalamıştır. İşte bu imkansız gibi görünen yörüngeler, başarılı dönüşler, o kadar kusursuzlardır ki, bilim insanları “hiç bir şey bu kadar kusursuz olamaz” diye düşünmek zorunda kalmışlardır. Bunu düşünürken de kendilerine sordukları ilk soru şu oluyor: “Gözlemlenebilir maddelerin yarattığı yerçekimi onları bir arada tutamaz. Bu sistemin mutlak bir şekilde parçalanması gerekir.”
    20. yüzyılın bilim dünyası, evrenin gözle görülebilenden daha fazla madde içerdiği varsayımını hep dile getirmiştir. Bunu daha fazla düşünmemizi sağlayan isimlerin başında gelen ise kesinlikle Albert Einstein'ın ta kendisidir. Elimizde gözle görülür, tespit edilmiş bir kanıt olmamasına rağmen, her geçen gün olasılıklar artıyor ve gerçekleşen güçlü deneyler, karanlık maddeyi bir fenomen olmaktan çıkarıp hayatımızın bir parçası yapmaya aday. Normal maddenin aksine, karanlık madde elektromanyetik kuvvetle etkileşime girmez. Bu ışığı emmediği, yansıtmadığı ve yaymadığı anlamına gelir.
    Bu da şu anki teknoloji altyapımızla onu doğrudan tespit etmemizi imkansız kılar. Fakat büyük araştırmalar, karanlık maddenin varlığını bir çok farklı şekilde ortaya çıkarmak için halen devam etmekte. Birincisi gökcisimlerinin, içinde bulundukları galaksilerin merkezleri etrafındaki dönme hızlarının galaksilerin merkezine olan mesafeye bağlı olarak değişiminin açıklanabilmesi için sadece ışıkla etkileşen madde miktarı yeterli olmuyor. bu şu demek Galaksinin merkezi, dış çeperinden daha hızlı dönüyor, Tıpkı karıştırdığınız çay bardağı gibi Ortada kaşığın döndüğü yer daha hızlı dönerken, sıvının bardağa değen dış çeperi daha yavaş döner. Kayıp kütle problemi olarak adlandırılan bu durumun sebebinin karanlık madde parçacıkları olduğu düşünülüyor.
    Karanlık maddenin varlığına işaret eden bir diğer gözlemsel olgu, ışığın uzayda bükülmesi ile ilgili. Genel görelilik kuramı kütlenin uzayı eğdiğini söyler. Işık ışınlarının uzayın eğriliğinden etkilenmesi, bazı gökcisimlerinin olduğundan daha büyük görünmesine neden olur. Merceklerin nesneleri olduğundan daha büyük göstermesine benzediği için , kütleçekimsel mercekleme olarak adlandırılan bu olgu sayesinde bir sistemin sadece geometrisini inceleyerek içerdiği kütle miktarı hesaplanabilir.
    galaksilerle ile ilgili gözlemler de karanlık maddenin varlığına işaret ediyor. Örneğin Abell 2009 gökada  kümesindeki karanlık madde miktarının Güneşin kütlesinin 1014 katından daha fazla olduğu hesaplanıyor. Karanlık madde elle tutulur gözle görülür bir şey olmadığı için teorik ve astro fizikçilerin anlatmakta ve kanıtlamakta zorlandığı bir madde olmuştur. Ve bu yüzdendir ki 1932 ve 1933 yılında Fritz Zweicky tarafından öne sürüldüğünde tüm dünya bunun bir saçmalık olduğunu düşünmüştü.
    1970 yılında Vera Rubin de “sarmal galaksi eğilimleri tezini” kanıt olarak sunmuş fakat onu da, fikirlerini de, kimse ciddiye alınmamıştır. Onlarca yıl sonra, bugün hemen hemen tüm astrofizikçiler karanlık maddenin varlığını kabul ederler. Ağustos 2006'da yayınlanan, 150 milyon yıl önce gerçekleşmiş olan iki galaksi kümesinin çarpışmasına dair gözlem, karanlık maddelerin varlığına dair daha somut bir kanıt oluşturmuştur. Çarpışma sırasında sıcak gazlar arasında bir etkileşim olmuş ve daha sonra merkeze yaklaşmışlardır. Gökadalar ve karanlık madde etkileşime girmemiş ve merkezden uzak kalmışlardır.
    Karanlık maddenin, evrenin en derinliklerine kadar yayılan ve görünmeyen bir madde olması onu daha da gizemli hale getiriyor. Peki bu karanlık maddeye tahmini olarak benzeyen hiçbir madde dünyamızda bulunmuyor mu? Bilim insanlarının evrende yakından tanığımız baryonik maddeye benzettikleri birkaç nokta bulunmaktadır. Aslında evren modellerimiz, şimdiye kadar gözlemlediğimizle kıyaslandığında, iki kat daha fazla normal maddenin var olması gerektiğini de gösteriyor. Yani karanlık madde ve karanlık enerji gizemlerinin yanı sıra, bir de kayıp normal madde gizemi söz konusu.
    Şimdi ise, bu kayıp maddenin tam olarak modeller üzerinden tahmin edildiği yerde, komşu galaksiler arasında köprü kuran kozmik dokunun hassas noktalarında saklı olduğuna dair ilk somut delile sahibiz. Birbirlerinden bağımsız olarak araştırmalarını sürdüren iki ayrı bilim ekibi tarafından, galaksileri birbirlerine bağlayan parçacıkların varlığına ilişkin kanıta ulaşıldı. 2015 yılında Avrupa Uzay Ajansı’nın Planck uydusu, gözlemlenebilir evren boyunca bu büyük etkinin bir kısmını haritalandırmıştı. Galaksiler arasındaki gaz filamanları çok hafif olduğundan, ürettikleri loş parçalar Planck’ın haritasında direkt olarak görünmüyordu.
    Fakat gelişen teknoloji ve yeni tekniklerle artık onları görebiliyoruz. Bu önemli buluş karanlık madde’nin var olduğunu savunanlar için oldukça sevindirici bir haber olsa da daha yapılacak ve araştırılacak çok şey var. Ne kadar karanlık enerji olduğunu biliyoruz, çünkü bunun evrenin genişlemesini nasıl etkilediğini biliyoruz. Bunun dışında tam bir gizem. Ama bu önemli bir gizem.
    Evrenin kabaca %68'inin karanlık enerji olduğu ortaya çıkıyor. Karanlık madde yaklaşık %27'dir. Geri kalanı - Dünyadaki her şey, tüm enstrümanlarımızla gözlemlenen her şey, tüm normal madde - evrenin% 5'inden daha azı eder. Aslında belki de "normal" maddeye normal dememeliyiz, çünkü evrenin çok küçük bir kısmını   oluşturmaktadır. Büyük Patlama'nın ardından evren dışa doğru genişlemeye başlamıştır.
    Bilim insanları başta bu enerjinin tükenip yer çekiminin nesneleri kendine çekmesi gibi yavaş yavaş kendi içine çekileceğini düşünmüşlerdi. Fakat süpernovalar üzerine yapılan araştırmalar gösterdi ki evren, sanılanın aksine, geçmiştekinden daha hızlı genişlemektedir. Evrenin kütle çekiminin üstesinden gelebilmesinin tek ihtimali ondan daha büyük bir enerjiye sahip olmasıdır. Bu da karanlık enerjidir.
    Daha fazlası için ne yazık ki beklemek gerek. Karanlık maddeyi buluna kadar bilimle kalın!

Öne Çıkan Videolar

  1. Evde bir volkan simlüasyonu nasıl yapılır?  

    Çocuklar için bilimsel deneyler kategorisinde bir Volkan patlaması simülasyonu izliyoruz.
     
  2. Çocukları bilime aşık edecek 10 kolay deney  

    Onlar bizim geleceğimiz, geleceğimizi de şekillendiren bilim olduğuna göre, güzel bir kombinasyon oluşturmak yine bizim ellerimizde! Çocukları hayran bırakacak evde yapılabilen, kolay malzemeler ile keyifli dakikalar geçirten örnek bilimsel deneyleri sizlerle paylaşıyoruz.
     
  3. Evde çocuklarınızla yapabileceğiniz keyifli 25 deney  

    Geleceğimizin temsilcileri için evde kolayca bilimi aşılayabileceğiniz 25 deney yapılışını içeren video ile sizlerleyiz. Bu tarz videolara ağırlık vermeyi planlıyoruz, bilim yaşanarak öğrenilir, sevilir, öğretilir!
     

Hakkımızda

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel bilim haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Bilim Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız buradan iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...