Jump to content

Trend Videolar

  1. Nikola Tesla Buluşları ve Hayatı  

    Dünya'nın bugüne kadar gordugu son dahi, kim ne derse desin, Nikola Tesla'dır. Kimi kaynaklarda sirp kokenli amerikali olarak kayitlara gecse de, 10 temmuz 1856 yilinda gunumuz hirvatistan topraklarinda dunyaya gelmistir. Onu her ne kadar alternatif akimin yaraticisı veya elinde elektrige bagli olmayan ampul fotografiyla tanisaniz da, Tesla son yuzyilin yetistirdigi en buyuk mucitlerden biri olarak tarih sayfalarindaki yerini almaktadir.
    Bu bolumde onu bu kadar ozel kilan hayatı, karakteri, icatlari ve dunyanin ona yetismekte cektigi teknoloji  yetmezligine deginecegiz. Elektriğin kullanımını kökünden değiştirmesi ve gelecekte kullandığımız tüm elektronik eşyaların alt yapısını hazırlayan “Son dahi”, başlıyor. Avusturya İmparatorluğu zamaninda doğup büyüyen Tesla, lise yıllarında dönemin salgın hastalıklarından koleraya yakalanarak, 9-10 ay gibi bir süre yatağa bağlı kaldı. Babası rahip olmasını isterken, Tesla, hastalığı sayesinde babasını ikna ederek 1870'lerde mühendislik ve fizik alanında kariyer yapmak istediğini söyledi ve babasının da rızasını alarak donemin iyi okullarindan Higher Real Gymnasium’a gidiyor.
    Görsel hafızası, 3 boyutlu düşünme yeteneği ve matematik alanında yakaladığı başarıyı üniversitede de kullanan Tesla, okuduğu okulu 4 yil yerine 3 yilda bitirerek aslinda ilerde yapacagi inanilmaz buluslara ac oldugunu da o yaslarda gosteriyordu. Yillar icinde bir cok is yapmaya calisan Tesla umdugunu dogdugu topraklarda bulamadi. Önce budapeşteye gidip telefon teknisyeni olarak çalışan Tesla, burada gelecekte yapacağı buluşlara iyi bir alt yapı hazırladı. Daha sonra Fransa’ya geçen isim burada da istediğini elde edemedi ve hayatini kokunden degistirecek bir kararla 1884 yılında vatandaşı olacağı Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti.
    Amerika o zamanlarda da bir cok insan icin umulmadik firsatlar sunuyordu. Tesla’nın aklında da para kazanmak ve bu parayı uzerinde calistigi icatlarina harcamak yatıyordu. Burada gelecekte elektrik sanayisinde rakibi olacak hocası Thomas Edison ile tanıştı ve onun şirketinde mühendis olarak işe başladı. Dönemin en büyük problemlerinden biri Thomas Edisonun icat ettiği doğru akım ile çalışan sistemin hatalarıydı. Nikola Tesla, başarılı grafiği ve çalışkanlığıyla bir anda şirkette önemli bir konuma gelerek Edison'un ilgisini çekti. Edison da, ondan doğru akımın hatalarını bulmasını ve düzeltmesini istedi. Bu görevi kusursuza yakın bir şekilde başarıyla tamamlayan tesla Edison'un, “bu işi hallederse yüklü miktarda para alacağı vaadini” yerini getirmemesi üzerine hem işinden hem de hayallerinden bir süre uzak kalarak, işinden ayrıldı.
    New York'da yaşamanın zor olduğu yıllardı ve Tesla kendini metro inşaatında çalışırken buldu. Fakat yapacakları bitmemişti ve şirkette çalıştığı dönemde kurduğu bağlantılarla, yaptığı projelerine yatırım alma  arayışı devam etmişti. Çünkü Amerika'da o yıllarda elektrik şirketleri kurulmaya başlanmış, büyük atılımlar yaşanıyor ve herkes bu büyük pastadan pay almak istiyordu. 
    Bir gün geldi ve onun bu düşüncelerine saygı duyup çalışmalarını kendi laboratuvarında yapmasına olanak sağlayacak adamla tanıştı. George Westinghouse ile. Edison'un kurduğu General Elektrik şirketi ile Westinghouse'un şirketi arasında yaşanacak rekabet yıllar sürecekti. Patent savaşlarından, Amerika'daki eyaletlere sahip olmaya kadar. Bunun altında yatan en büyük savaş ise Edison'un doğru akımı ile Nikola Tesla'nın geliştirdiği alternatif akımdı. Doğru akım yani DC, elektrik yüklerinin yüksek potansiyelden alçak potansiyele doğru sabit olarak akmasıdır. Alternatif akımdan farkı, elektrik yüklerinin aynı yönde akışı ve şiddetinin değişmemesidir. 
    Alternatif akım ise yani AC her iki yönde de elektriğin iletilmesini sağlayarak daha sorunsuz bir çalışma prensibine sahiptir. Burada aslında bilinmesi gereken en önemli unsur doğru akımda, belirli bir alanda güce bağlı olarak, akımın boyu uzadıkça gücünün azalmasıydı. Edison bunu çözmek için uğraşıyordu. Ve elektriği tüm kıtaya yaymak ve sağlıklı verimli kullanılmasını istiyorsanız bir kaç kilometrede bir bu akımı kuvvetlendirmeniz için santral kurulması gerekliydi. Ayrıca bu akımı destekleyecek kabloların da büyük ve geniş olması gerekmekteydi ki, tüm kullanıcılar eşit ve verimli enerjiyi kullanabilsinler. Fakat şehirlerimizin her yerinde bu tarz kablolarla yaşamak, hem sağlığımıza zararlıydı hem de yaşanabilecek kazalara davetiye çıkarıyordu, üstelik görüntü kirliliği de cabasıydı. Fakat Tesla bu problemlerin AC sistemleriyle görünmeyeceğini, özel davetlerde büyük organizasyonlarda geceyi aydınlatarak gösterdi. 
    İnsanlar o dönem balolar, özel iş yemekleri ve kutlamalarda geceleri misafirleri için elektrik kiralarlardı ve bunu özel şirketler sayesinde sağlarlardı. Bu sebeple mücadele çetin ve tamamen insanların gözünün gördüğü bir şey olduğu için, karar mekanizmaları Edison mu Tesla mı diye hemen karar verebiliyordu. Fakat o zamanın şirket savaşlarında şimdiki gibi etik kurallar yoktu! Tesla'nın şirketi işler almaya ve popüler olmaya başladıkça Edison küplere biniyordu ve alternatif akımı kötülemek için işi sokaklarda alternatif akıma bağlı hayvanları öldürmeye kadar götürmüştü.
    Alternatif akımın çok kuvvetli, ihtiyaçtan fazlasını veren ve tehlikeli olacağı içinde evlerde kullanılmaması tezinden faydalanıyordu. Fakat bunların ardından Tesla, kimilerinin sihirbaz derecesinde bir adam olduğunu düşünmesine neden olan o fotoğrafı çektirdi. Tesla bobini ile yakılan, bir yere bağlı olmayan, yanan ampülü elinde tuttuğu fotograf, dünya tarihine geçti. Bu fotoğraf elektriğin zararsız da olabileceğini gösteriyor ve konunun “bakın elimde tutuyorum ve ölmüyorum” diyen Tesla’nın lehine kapanmasına sebep olacaktı.
    Çalıştığı zaman süresince tanıştığı bir çok iş adamıyla ortaklıklar kurdu. Ortaklarının fikirlerini finanse etmeleri ve pazarlamaları için Tesla, York'ta çeşitli elektrik ve mekanik cihazlar geliştirmek için laboratuvarlar ve şirketler kurdu. Hatta laboratuvarlarında yangın bile çıktı ve tüm bilgi ve belgeleri yandı. Fakat Tesla üzülse de hiçbir zaman vazgeçmedi. Aslında hikayeye devam etmek isterdik fakat Tesla’nın hayatı sanıldığı gibi çok da mutlu geçmedi. Refah içinde de değildi. Kazandığı tüm parayı icatlarına harcıyordu. İcatlarına kendini öyle bir adamış bir adamdan bahsediyoruz ki hayatı boyunca hiç bir kadına ilgi duymadı. Kuşlarla konuşup onlara bakmayı çok sevdi. 3 rakamı ve 3’ün katlarına takıntılıydı. Az uyuyor, çok çalışıyordu. İçine kapanık, insanlarla sohbeti gereksiz bulan ve neredeyse ömrünü icatlarına adayan son yüzyılın en büyük mucidiydi.
    Şimdi onun icatlarına biraz daha yakından bakalım ve dünyayı nasıl değiştirdiğini daha iyi anlayalım. Alternatif akım zaten onun bize verdiği en büyük icadıydı. Hayatımızın birçok alanında hala kullanıyoruz. Alternatif akım; endüstride, iş ve ev ortamında aydınlatmadan tutun da ısıtma ve elektromanyetik gücün mekanik enerjiye çevrildiği elektrik motorlarında çok geniş kullanım alanı bulur. 
    Teknoloji ve konforun en temel enerjisidir. Bu akımın gelişmesinde önemli bir rol oynayan şey ise aslında tek bir icatla birçok icadın kapısını aralayan Tesla Bobinidir. Tesla bobinleri, yüksek frekanslı yüksek gerilim üreten hava çekirdekli rezonans trafolarıdır dersek büyük ihtimal anlamayacaksınız fakat gelin bobini şöyle anlatalım. Bu bobinler, yüksek gerilim, düşük akım ve yüksek frekansta alternatif akım üretmek amacıyla kullanılmaktadır. Yani bir akım bobine giriyor, akım defalarca küçültülerek yüksek gerilim oluşturuyor ve Torus adı verilen bölgede ise fiziksel bir görünüm elde ediyordu. Fakat sekli itibariyle tepesinde bulunan ve Torus adini verdigi alan ise emin olun dunyayi degiştirmiştir.
    Dünyayı değiştirmiştir diyoruz çünkü buradaki ürettiği elektiriği insanlara gösteren Tesla'nın aslında elektrikten öte bir dünyası vardı. Kimilerine çılgınca gelebilir ama tesla kablosuz olarak tüm dünyaya elektrik verebileceği aygıtlar üzerine bir çok çalışma yapmıştı. Ve temelde bu bobini geliştirdiğini hep söylemişti. Halk arasında Wardenclyffe kulesi de olarak bilinen bu kuleyı ınsa ettırdı.
    Dönemin en zengini olarak bilinen J.P Morgan tarafından finanse edilen bu ev, yapacağı icatların geliştirilmesi için çok önemlidir. Bu kadar büyük bir kuleyi inşa ettirmesinin nedeni, tüm dünyaya konumlandıracağı aynı kuleler vasıtasıyla, elektriği tüm dünyaya ücretsiz iletme fikriydi. Bununla ilgili bir çok deney yaptı ve inanıyordu. Fakat bu fikir çoğu kişi tarafından delilik olarak görüldü. Görülmesinin sebebi ise tabii ki edison’un kara propagandasıydı. Fakat bu fikrin altında yatan bazı şifreler var, aslında Tesla, internetin alt yapısını çözmüştü.
    Kablosuz iletişimin kapılarını açan bu buluş, tabii ki hayata geçmedi ama Teslanın bize öğretecekleri de burada bitmedi. Sıradaki buluşu yine kablosuz iletişim yolunu bulan bir adamın yapacağı cinsten bir aletti: radyodan bahsediyoruz. Tesla kişisel icatlarının tüm dökümanlarını ya kodlar, ya da çok iyi saklardı. Bu yüzden onun patentleri dışında ondan bilgi almak öğrenmek çok zordu. Fakat neyse ki Guglielmo Marconi, radyo ve kablosuz iletişimin temelini oluşturan 17 tesla patenti üzerinde çalışıyordu ve bu bilgilere ulaşmak ücretsizdi.
    Tesla’nın diğer işlerine öncelik vermesi ya da kendi daha önemli gördüğü icatlarına dalması mıdır bilinmez, avrupa’dan amerikaya ilk sinyal gönderen Marconi radyonun mucidi olarak dünya tarihine geçmiştir. Teslanın kaynakları ve icatlarını kullanarak bunu başaran marconi hakkında Tesla, daha sonraları: “bırakın yapsın, o iyi bir adam” diyecekti. 
    Tesla uzaktan kumandalı deniz aracını zaten yıllar önce yapmış ve denizde yüzdürmesiyle sihirbaz olarak anılıyordu. İnsanlar böyle bir şeyin mümkün olmayacağını düşünse de Tesla onları bir kez daha şaşırtmayı başarmıştı. İlk kez Houston Sokağı’ndaki laboratuvarından 40 km uzaktaki Hudson Nehiri’ndeki bir tekneye kablosuz iletim sağlamıştı. Bunun 1895’te yanan laboratuvarında yaptığı da düşünülüyor. Tesla radyo antenlerinden, radyo alıcılarına kadar her şeyi keşfetse de, radyo, keşiflerini yakından takip ederek çalan Guglielmo Marconi tarafından bulunmuş gibi gösterildi. Fakat bu olay, teslanın hayatında olağan bir şey olageldiği ve o da artık böyle şeylere alıştığı için başından savuşturduğu bir olay olarak tarihe geçti.
    Tesla yaşı itibariyle elektriğin icadına geç kaldıysa da, onu elektriğin efendisi yapan sadece alternatif akımı bulması değildi. Günümüzde kullandığımız ampuller ve ac motor veya İndüksiyon motoru ve donen manyetık alanı da Tesla bulmuştur. Dönen manyetik alan Tesla’nın ilk çığır açıcı buluşudur. Hırvatistan’daki profesörünün, ona doğru akım yerine alternatif akımla çalışan bir motor yapmanın imkansız olduğunu söylemesiyle bu fikir ortaya çıktı. Tesla hocasının bu fikrinden emin değildi, bu nedenle kafasında denemeler yaparak alternatif akımla çalışabilecek bir motor için dönen manyetik alan tasarladı. Böylece alternatif akımla çalışan ilk motorun nasıl olabileceğini keşfetti.
    Gerçekten Tesla’nın bunları kafasında tasarlayıp oluşturması, hatta kafasında deneyler yapması ne kadar büyük bir zekaya sahip olduğunu gösteriyor. Tesla bunlarla da yetinmedi, tüm o karanlık, gaz lambası veya mum ışığında oturan insanlar için sistemin son parçası olan ampülünü de kendi yaptı.
    Endüstrinin floresan lambayı “icat etmesi”nden 40 yıl kadar önce kendi laboratuvarında floresan lamba kullanıyordu. Fuarlarda ve sergilerde cam tüplere ünlü bilim adamlarının isimlerinin şeklini veriyordu; bugün her yerde gördüğümüz neon ışıkların ilk örneklerini de yine Tesla üretti.
    Günümüzde hala onun bulduğu ampülleri kullanıyoruz. Baştan aşağı sıfırdan bir sistem yaratan ismin yaptıkları bitti sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Bütün sistemini kurmuş olan Tesla zincirin son ve en önemli halkası olan üretim aşaması için büyük bir fırsat yakalamıştı. Kanada ve Amerika Birleşik devletleri arasında bulunan ve dünyanın en büyük şelaleleri arasında yer alan Niagara şelalesinde hükümetler bir hidroelektrik santrali için Tesla’nın kapısını çaldılar. O da bu fırsatı kaçırmadı ve hemen elektrik üretim santrali için kolları sıvadı. Tabii ki alternatif akım yoluyla dağıtılacak bu elektrik için üretim şartlarını değiştirdi ve kendi stiline uygun bir mühendislikle projeyi çizdi.
    Dünyanın ilk hidroelektrik santralini kuracak olan kisi, suyun gücüyle yine adından söz ettirmeye başladı. Ürettiği elektrik bugün hala Kanada ve Amerikaya elektrik sağlamaktadır.Tesla'nın bir sonraki anlatacağımız icadı ise radar sistemleriydi. Uzak cisimleri, üzerlerine dalga darbeleri yollayarak izlemenin mümkün olduğunu anladığında henüz bilimsel olarak keşfedilmemiş olan kozmik ışınları kullanıyordu. Bir başka deyişle, kozmik ışınların varlığını ilk keşfeden bilim insanı da oydu.
    1. Dünya Savaşı’nın başlarında bu icadını Amerikan Hükümeti’ne götürerek, Alman U-botlarının yerlerini tespit edebileceğini anlattı. Hükümetin de o zamanlar tek istediği buydu. Hatta konunun araştırılması için bir heyet kurulmuş, Edison da bu heyete başkan olarak atanmıştı. Thomas Edison, bir kez daha tamamen kişisel nedenlerden ötürü Tesla’nın projesini reddetti. Böylece tüm dünya, radarın tekrar keşfedilmesi için 18 yıl beklemek zorunda kaldı.
    Teslanın ışınlarla olan ilişikisi aslında 1895 yılında Alman bilim insanı Wilhelm Conrad Röntgen’in X-ışını adını verdiği gizemli bir enerji ile başladı. Eliyle kurşun perde arasına fotoğraf filmi yerleştirdiğinde, filmde elin kemiklerinin görüntüsünü oluşturduğunu fark etti. Çalışmadan ilham alan Tesla, elektron tüpleri kullanarak “shadowgraph”, yani gölge grafik ismini verdiği kendi röntgenini oluşturdu. Ayağının röntgenini çekerek doktor Röntgen’i tebrik eden bir mektupla gönderen Tesla Amerika’da X-ışınları ile film çeken ilk kişidir.
    Shadowgraph, röntgen makinelerinin geliştirilmesinde ise önemli bir rol oynamıştır. Yaptıklarını anlatması bu kadar zevkli başka bir dahi bir daha dünyaya gelir mi bilmiyoruz. Fakat Tesla, anlattıklarımızın aksine, sade, gösterişten uzak, insanları sevmeyen ve takıntılı biri olarak öldü. Tesla, 1943 yılında Manhattan'da New Yorker otelinin 33. katındakim3327 nolu odasında 7 Ocak'ı 8 Ocak'a bağlayan gece ölü olarak bulundu.
    Videonun başında 3 ve katlarına takıntılı olduğunu söylemiştik değil mi?m33.kat ve 3327 oda numarası olması tesadüf değil.mi? Sadece takıntı. Nikola Tesla’nın zaman zaman inişli çıkışlı bir hayatı olsa da insanlık tarihine son dahi olarak geçmesinin nedenlerini anlatmaya çalıştık.
    Onun yaptıkları 20. ve 21. yüzyıla damga vurdu, daha da vuracağa benziyor. Sayesinde gelişen bir çok endüstri bugün milyarlarca insanın ihtiyacını karşılıyor. Gelin bu videomuzu onun anlamlı bir sözüyle bitirelim.
    Teslayla röportaj yapan gazetecilerden birine söylediği cümlesi şöyle:
    “Fikrimi çalmaları mühim değil… Asıl mühim olan kendi fikirlerinin olmaması.”

Yeni Videolar

  1. Ramazzottius cinsine ait bir su ayısı  

    Ramazzottius cinsine ait bir su ayısı. Midesi ise sindirilmiş yeşil alglerden dolayı yeşil görünüyor.
     
  2. Evde çocuklarınızla yapabileceğiniz keyifli 25 deney  

    Geleceğimizin temsilcileri için evde kolayca bilimi aşılayabileceğiniz 25 deney yapılışını içeren video ile sizlerleyiz. Bu tarz videolara ağırlık vermeyi planlıyoruz, bilim yaşanarak öğrenilir, sevilir, öğretilir!
     
  3. Metalin oksijende sürekli yanması  

    Sodyum, atmosferdeki oksijene maruz kaldığında kendiliğinden yanan yumuşak, yüksek derecede reaktif bir alkali metaldir. Bu, yanmanın ısısı metali eritmeden önce yuvarlak bir damlacık oluşturan bir beyaz sodyum oksit tabakası oluşturur. Metalin oksijende sürekli yanması sonunda katı sarı sodyum peroksit ve sodyum karbonat üretir.
    Metalin oksijende sürekli yanması.mp4
  4. Karanlık madde hakkında bilinmeyenler  

    Herkese açık bir havada gece kafanızı kaldırıp yukarı baktığınızda ne görüyorsunuz? Yıldızlar, ay ve koyu maviye kaçan, karanlık diye betimleyeceğimiz uzay boşluğu değil mi? İşte bugüne kadar insanların boşluğuna ve büyüklüğüne inanamadığı bu karanlık yapının gizemini ortaya çıkarmaya çalışacağız.
    Gözlemleyebildiğimiz evrenin %80 oranındaki bölümü bilim insanlarının doğrudan tanımlayamadığı ve gözlemleyemedikleri bir madde ile kaplı ve biz ona karanlık madde adini verdik. Onu anlatmadan önce bile adından dolayı bazı çıkarımlar yapabilirsiniz. Karanlık madde olarak tanımladığımız bu tuhaf dünya dışı madde, enerjiyi ve ışığı yaymaz. aymadığı için de onu gözlemleme şansımız yok.
    Peki o zaman bilim insanları var oldugunu kanıtlayamadığımız karanlık maddenin neden evrenin en büyük parçası olduğunu düşünüyor? Bu videodan önce Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi fizikçilerinden biri olan ve bu tarz şeylerin gündeme gelmesini sağlayan bilim insanı albert einstein’ın genel ve özel görelilik kuramını  işlediğimiz videomuzu mutlaka izleyin.
    izledikten sonra eminiz ki bu maddeyi daha iyi anlayacaksınız Öncelikle şunu unutmayın: Karanlık madde, astrofizikte, elektromanyetik dalgalarla etkileşime girmeyen, varlığı yalnız diğer maddeler üzerindeki kütle çekimsel etkisi ile belirlenebilen maddelere denir. Evrenimizdeki galaksilerin, yıldızların ve gezegenlerin harika uyumundan ve birbirleriyle girdikleri çekim kuvvetlerinin muazzam oranından daha önce bahsetmiştik.
    Bigbang teorisini kabul etmiş fizikçiler, bunca gök cisminin birbiriyle olan uyumunu olabildiğince açıklamaya çabalamıştır. İşte bu imkansız gibi görünen yörüngeler, başarılı dönüşler, o kadar kusursuzlardır ki, bilim insanları “hiç bir şey bu kadar kusursuz olamaz” diye düşünmek zorunda kalmışlardır. Bunu düşünürken de kendilerine sordukları ilk soru şu oluyor: “Gözlemlenebilir maddelerin yarattığı yerçekimi onları bir arada tutamaz. Bu sistemin mutlak bir şekilde parçalanması gerekir.”
    20. yüzyılın bilim dünyası, evrenin gözle görülebilenden daha fazla madde içerdiği varsayımını hep dile getirmiştir. Bunu daha fazla düşünmemizi sağlayan isimlerin başında gelen ise kesinlikle Albert Einstein'ın ta kendisidir. Elimizde gözle görülür, tespit edilmiş bir kanıt olmamasına rağmen, her geçen gün olasılıklar artıyor ve gerçekleşen güçlü deneyler, karanlık maddeyi bir fenomen olmaktan çıkarıp hayatımızın bir parçası yapmaya aday. Normal maddenin aksine, karanlık madde elektromanyetik kuvvetle etkileşime girmez. Bu ışığı emmediği, yansıtmadığı ve yaymadığı anlamına gelir.
    Bu da şu anki teknoloji altyapımızla onu doğrudan tespit etmemizi imkansız kılar. Fakat büyük araştırmalar, karanlık maddenin varlığını bir çok farklı şekilde ortaya çıkarmak için halen devam etmekte. Birincisi gökcisimlerinin, içinde bulundukları galaksilerin merkezleri etrafındaki dönme hızlarının galaksilerin merkezine olan mesafeye bağlı olarak değişiminin açıklanabilmesi için sadece ışıkla etkileşen madde miktarı yeterli olmuyor. bu şu demek Galaksinin merkezi, dış çeperinden daha hızlı dönüyor, Tıpkı karıştırdığınız çay bardağı gibi Ortada kaşığın döndüğü yer daha hızlı dönerken, sıvının bardağa değen dış çeperi daha yavaş döner. Kayıp kütle problemi olarak adlandırılan bu durumun sebebinin karanlık madde parçacıkları olduğu düşünülüyor.
    Karanlık maddenin varlığına işaret eden bir diğer gözlemsel olgu, ışığın uzayda bükülmesi ile ilgili. Genel görelilik kuramı kütlenin uzayı eğdiğini söyler. Işık ışınlarının uzayın eğriliğinden etkilenmesi, bazı gökcisimlerinin olduğundan daha büyük görünmesine neden olur. Merceklerin nesneleri olduğundan daha büyük göstermesine benzediği için , kütleçekimsel mercekleme olarak adlandırılan bu olgu sayesinde bir sistemin sadece geometrisini inceleyerek içerdiği kütle miktarı hesaplanabilir.
    galaksilerle ile ilgili gözlemler de karanlık maddenin varlığına işaret ediyor. Örneğin Abell 2009 gökada  kümesindeki karanlık madde miktarının Güneşin kütlesinin 1014 katından daha fazla olduğu hesaplanıyor. Karanlık madde elle tutulur gözle görülür bir şey olmadığı için teorik ve astro fizikçilerin anlatmakta ve kanıtlamakta zorlandığı bir madde olmuştur. Ve bu yüzdendir ki 1932 ve 1933 yılında Fritz Zweicky tarafından öne sürüldüğünde tüm dünya bunun bir saçmalık olduğunu düşünmüştü.
    1970 yılında Vera Rubin de “sarmal galaksi eğilimleri tezini” kanıt olarak sunmuş fakat onu da, fikirlerini de, kimse ciddiye alınmamıştır. Onlarca yıl sonra, bugün hemen hemen tüm astrofizikçiler karanlık maddenin varlığını kabul ederler. Ağustos 2006'da yayınlanan, 150 milyon yıl önce gerçekleşmiş olan iki galaksi kümesinin çarpışmasına dair gözlem, karanlık maddelerin varlığına dair daha somut bir kanıt oluşturmuştur. Çarpışma sırasında sıcak gazlar arasında bir etkileşim olmuş ve daha sonra merkeze yaklaşmışlardır. Gökadalar ve karanlık madde etkileşime girmemiş ve merkezden uzak kalmışlardır.
    Karanlık maddenin, evrenin en derinliklerine kadar yayılan ve görünmeyen bir madde olması onu daha da gizemli hale getiriyor. Peki bu karanlık maddeye tahmini olarak benzeyen hiçbir madde dünyamızda bulunmuyor mu? Bilim insanlarının evrende yakından tanığımız baryonik maddeye benzettikleri birkaç nokta bulunmaktadır. Aslında evren modellerimiz, şimdiye kadar gözlemlediğimizle kıyaslandığında, iki kat daha fazla normal maddenin var olması gerektiğini de gösteriyor. Yani karanlık madde ve karanlık enerji gizemlerinin yanı sıra, bir de kayıp normal madde gizemi söz konusu.
    Şimdi ise, bu kayıp maddenin tam olarak modeller üzerinden tahmin edildiği yerde, komşu galaksiler arasında köprü kuran kozmik dokunun hassas noktalarında saklı olduğuna dair ilk somut delile sahibiz. Birbirlerinden bağımsız olarak araştırmalarını sürdüren iki ayrı bilim ekibi tarafından, galaksileri birbirlerine bağlayan parçacıkların varlığına ilişkin kanıta ulaşıldı. 2015 yılında Avrupa Uzay Ajansı’nın Planck uydusu, gözlemlenebilir evren boyunca bu büyük etkinin bir kısmını haritalandırmıştı. Galaksiler arasındaki gaz filamanları çok hafif olduğundan, ürettikleri loş parçalar Planck’ın haritasında direkt olarak görünmüyordu.
    Fakat gelişen teknoloji ve yeni tekniklerle artık onları görebiliyoruz. Bu önemli buluş karanlık madde’nin var olduğunu savunanlar için oldukça sevindirici bir haber olsa da daha yapılacak ve araştırılacak çok şey var. Ne kadar karanlık enerji olduğunu biliyoruz, çünkü bunun evrenin genişlemesini nasıl etkilediğini biliyoruz. Bunun dışında tam bir gizem. Ama bu önemli bir gizem.
    Evrenin kabaca %68'inin karanlık enerji olduğu ortaya çıkıyor. Karanlık madde yaklaşık %27'dir. Geri kalanı - Dünyadaki her şey, tüm enstrümanlarımızla gözlemlenen her şey, tüm normal madde - evrenin% 5'inden daha azı eder. Aslında belki de "normal" maddeye normal dememeliyiz, çünkü evrenin çok küçük bir kısmını   oluşturmaktadır. Büyük Patlama'nın ardından evren dışa doğru genişlemeye başlamıştır.
    Bilim insanları başta bu enerjinin tükenip yer çekiminin nesneleri kendine çekmesi gibi yavaş yavaş kendi içine çekileceğini düşünmüşlerdi. Fakat süpernovalar üzerine yapılan araştırmalar gösterdi ki evren, sanılanın aksine, geçmiştekinden daha hızlı genişlemektedir. Evrenin kütle çekiminin üstesinden gelebilmesinin tek ihtimali ondan daha büyük bir enerjiye sahip olmasıdır. Bu da karanlık enerjidir.
    Daha fazlası için ne yazık ki beklemek gerek. Karanlık maddeyi buluna kadar bilimle kalın!

Öne Çıkan Videolar

  1. Mavi balina, tek sürü saldırısında, 500 kg kril yutabilir.  

    Bir mavi balina, yoğun bir sürüye saldırırsa, 500 kg kril yutabilir. Bu tek bir ağızda yenen 457.000 kalori demektir. Bahsi geçen miktar, bu harika devin yeme aksiyonunu gerçekleştirmek için harcadığı enerjinin neredeyse 200 katıdır.
    Kaynak:
    Nationalgeographic.com
    https://on.natgeo.com/2S8YLlq
    Gif: (Slater Moore)
    https://www.instagram.com/slatermoorephotography/
     
  2. Güneşimizin 10 yıllık mazisi  

    Nasa yine en iyi bildiği işi yaparak bizleri heyecanlandırmış görünüyor.
    Güneşimizin aktivitesini 10 yıl boyunca kayıt altına alan Nasa çalışanları, 61 dakikalık keyifli bir video ile bizlere şahane bir görsel şölen aktardılar. İlham verici bu görüntüler, Solar Dynamics Observatory (SDO) uzay aracı tarafından 10 yıldan fazla süreyle kaydedildi. 
    Heyecan verici olan ise, her bir saniyenin, Güneş sistemimizin merkezinde bir güne denk geliyor olmasıdır.
    Buyrun birlikte izleyelim!
  3. HBC 672 yıldızının özel şovunu izleyin.  

    Bu çok özel oluşumun yeni doğmuş bir yıldızın daha önce görülmeyen, gezegen oluşturan bir disk olduğu düşünülüyor. Daha önce “Gölge hareket ediyor. Bir kuşun kanatları gibi kanat çırpıyor!” şeklinde şaşkınlıkla ifade edilen gözlem, animasyonun sonunda göreceğiniz gibi neticelendi.
    Kredi: ESA/Hubble, Digitized Sky Survey, L. Calçada, Nick Risinger (skysurvey.org)
    https://www.nasa.gov/feature/goddard/2020/hubble-sees-cosmic-flapping-bat-shadow/

Hakkımızda

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel bilim haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Bilim Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız buradan iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...