Jump to content

Trend Videolar

  1. Seks Bilimi  

    Seks, Dünyada hakkında en çok içerik yapılan, konuşulan konuların başında gelir. Hatta öyle ki internet dünyasının %40’ı cinsel içerikli paylaşımlar tarafından işgal edilmiştir. Her ne kadar dikkat çekici bir konu olsa da, insan, ergenliğe kadar seks konusunda bilgisizdir.
    Bunun en büyük nedenleri, gelenekler, coğrafyanın kültürü ve insanların bu konuyu tabu olarak görmesidir. Bizim gibi bu konunun toplum önünde konuşulmasını istemeyen toplumların bile seksi kitaplardan, çekilen filmlerden öğrenmeye çalışmaları da bir o kadar acıdır. Bu hafta, hayatımızın devamı için büyük bir öneme sahip ve yaşamın temel içgüdülerinden seks konusunu inceliyoruz. Grinin elli tonu gibi erotik kitapların meşhur olduğu bir dönemde böyle bir video yapmak ne kadar doğru bilmiyoruz ama anlatmak istediğimiz çok şey var! 
    Bilimin ışığında seks nedir? İnsanların seks yapmadan birbirini tanıma süreçleri nelerdir? Yaparken düşünmediğiniz ama farkında olduğunuzda hayatınızı değiştirecek olan gerçekler nedir ve seks sırasında vücudumuzda ne gibi etkiler olur? Cinsel ilişki sonrası partnerinizle ilişkimizde ne gibi değişimler olur? Hepsini bu videoda anlatmaya çalışıyoruz. Seks, sadece bedeninizi değil aynı zamanda duygusal durumunuzu da ilgilendirdiği için, bilimden uzak veya tam olarak anlaşılamayan bir sürü dezenformasyonla doludur.
    Bir gerçek var ki şimdiki yaşadığımız dünyayı ve bu kadar çok insanın bir araya gelip birlikte ahenkle yaşamasını seks yapmaya borçluyuz. Gelin en başından başlayalım, sokakta yürürken, beğendiğiniz bir insanı görünce aklınızdan geçenleri kontrol edelim. İlginiz ve beğenileriniz ölçüsünde bir yabancıya bakışınız aslında insan ilişkilerinde atılan ilk adımdır. İlk temas adı verilen bu olgu kendini daha sonra pekiştirecek ve ilginizi anlatma yollarını arayacağınız bir sürece girecektir. Bu sürece de tanışma yollarını arama diyebiliriz. İyi sonucu düşünelim ve bu yolların mutlu sonla bittiğini ve ilginizi çeken insanla artık tanıştığınızı düşünelim.
    Bu noktada iki taraf da gözle görülmeyen bir sosyal kontrat imzalarlar. Bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatan çiftler, birbirlerini daha yakından tanıma süreci yaşar ve kendi hayat görüşlerine göre hoşlandığı insanın hayatının detayları öğrenmek ve benimsemek için zaman geçirirler.
    Bu süreç, bilimsel olarak seksten daha zor bir süreç olarak kabul edilir. Çünkü İnsanların duygu ve düşünceleri birbirinden ayrı olmakla beraber, hayatlarına alacakları insanları tanıma evresi son derece sancılı olabilir. Bu aşamayı da geçenler için, ilk temas olarak sayabileceğimiz elele tutuşma ve öpüşmek gibi sevgi ve sahiplenme duyguları devreye girecektir. Artık her şey duygusal birliktelikten cinsel bir ilişki ve tatmin evresine doğru gitmektedir. Burada unutulan veya aşırı istekler yüzünden üstünden hızlı geçilen evre, partnerinin vücudunu tanıma evresidir. Bu dönemde hareketler değişkenlik gösterebilir.
    Sağlıklı bir cinsel ilişki ve partnerinin isteklerini ve bedenini tanımayan çiftler için gelecek aşamalar oldukça sıkıntılı olabilir. Her insanın sevdiği ve sevmediği istek ve arzular olabileceği unutulmamalıdır. Bunun ışığında çiftlerin birbirlerinin vücudunu keşfetmesi süreci olabildiğince uzun tutulmalıdır. Bu evre insan dürtülerinin kontrol edilmesinin zor olduğu bir evre olduğu için çiftler, eğer akıllarında bir soru işareti var ise geride bıraktıkları aşamalara tekrar dönmek isteyeceklerdir. Yeniden tanımanın çok daha sağlıklı olduğunu düşünenler için cinsellik ilişki yaşama daha uzun sürebilir. Fakat duygusal bütünlüğünü yakalamış ve bedenini hazır hisseden çiftler için artık cinsellik evresi başlar. Cinsel ilişkinin bir sürü duygusal değişkeni olsa da değişmeyen ve tüm odağının toplandığı iki organ vardır. 
    Erkekte penis, kadında ise vajina. Erkeğin erekte olmuş hali yani penisinin sertleşmesi hali, kadının vajinasının ıslanması ile vücutları cinsel birlikteliğe hazırlanır. Bundan sonraki süreç tamamen penisin vajinaya içine girmesini kapsayan cinsel zevk ya da üreme amaçlı bedensel bir ilişkidir. Tüm bu aşamaların bir anlamı ve bunları bize yaptıran bir şey olmalı.
    Peki aklımız ve vücudumuz bu birliktelikten önce ve sonra nasıl çalışır? Öncelikle, şekil olarak kadın ve erkek cinsel organları fiziksel olarak benzemiyor gibi görünse de, yapısal olarak bir çok benzerlik gösterir. Vajinada bulunan klitoris ve penis olarak konuyu ele alırsak: Her ikisi de aynı sinir hücrelerine sahiptir. Cinsel ilişki öncesi normal insan bedeninin tüm fonksiyonları olduğu gibi çalışırken, uyarılan beyinle birlikte nöronlar ve hızlanan kan akışıyla vücudu kendini bu duruma hazırlar. Beyinden aldığı uyarı ile hızlanan kan akışı, cinsel organlara ulaşır. Daha önce “Beyin nasıl çalışır” videomuzda da işlediğimiz gibi, insan hayatını kontrol eden, hareket ve duygularımıza yön veren organımız yine sahneye çıkar.
    Peki beynimiz, tüm bedenimizi yöneten bu yapı seks esnasında ne durumda? Yapılan araştırmalarda, beynimizin sağ tarafının, yani sezgilerimizi, duyularımızı ve gerçek üstü hayalleri yöneten kısmın geçici olarak kendini kısıtladığı görülmüştür. Bu etkileşim insanın seks sırasında daha cesur olmasına sebep olur. Orbitofrontal korteks, beynin karar verme ve değer yargılarından sorumlu olan kısmıdır. Beynin bu kısmı da kendini deaktive eder, korku ve endişede azalma yaşanır. Seks esnasında insanın daha kararlı ve umursamaz tavır edinmesine ve rahatsız edilmeye karşı çok hassas olmasına sebep olan şey budur. Cinsel ilişki sırasında belki de en çok çalışan talamus ise, daha önce yaşamış olduğunu cinsel anıları ve fantezileri entegre etmekle meşguldür. Uzmanların size sıkça seks tavsiye etmelerindeki sebep budur.
    Çünkü seks esnasında kan dolaşımı artar, kalp damar sisteminiz ve beyniniz çok daha faal haldedir. Çok çalışkan olan beynimizin görevinin bittiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz!
    Her cinsel ilişkinin sonunda, -ki buna masturbasyon yapmak da dahil- yaşanan orgazm sırasında, beyninizin bir dizi farklı nörokimyasal üretmek için fazla mesai yaptığını unutmayın! Bunlardan biri zevk, arzu ve motivasyon duygularından sorumlu olan hormon olan dopamindir. Dopamin beynin zevk kimyasalıdır. Eksikliği Parkinson hastalığının en büyük nedenlerinden biri olan bu hormon, fazla olmasıyla da şizofreniyi tetiklemesiyle bilinir.
    Beynimizin salgıladığı bir başka hormon ise kadınların erkeklere göre daha fazla salgıladığı oksitosindir. Hipofiz bezi tarafından salgılanan ve hipotalamusta salınan bu hormon, bizi başkalarına, yani o andaki partnerlerimize yakın hissettirir ve sevgiyi teşvik eder. Cinsellik sırasında sevecen, ardından ciddi olmamızın sebebi de budur. Oksitosin, bağlanma hormonu olarak bilinir.
    çünkü kadınların emzirme döneminde de salınır ve sevgi ve bağlanma duygusunu kolaylaştırdığı bilinir. Bir başka hormon ile devam edelim: Prolaktin. Bu hormon da oksitosin gibi yine kadınlarda daha fazla salgılanır. Orgazma eşlik eden bu hormon memnuniyet duygusundan sorumludur.
    Ayrıca yine hamileliği takiben kadınların süt üretiminden sorumlu olan ana hormondur. Tabii ki, hem seks sırasında hem de emzirme sırasında oksitosin ve prolaktin salınımı, bir kişinin her iki durumda da aynı hisleri yaşadığı anlamına gelmez.
    Bu hormonlar vücudumuzda farklı roller oynayabilir ve beynin sosyal bağlantılarımızı güçlendirme yolunun bir parçasıdır. Fakat bir gerçek vardır ki: bu hormonlar sayesinde cinsellik, insan için zevkli bir deneyim haline gelmektedir.
    Şaşırtıcı bir şekilde beyin, cinsel birliktelik ve diğer keyif veren deneyimler arasında çok fazla ayrım yapmaz. Beyninizin tatlıya düşkün olması veya kumarda kazandıktan sonra kendini iyi hissetmesi gibi, orgazm sırasında da harekete geçen nöronların aydınlanması aynıdır. Beyin tıpkı yasak olan kuralları çiğnemek gibi, seks sırasında da zevkli olanı yani farklı deneyimleri yaşayarak, bunun ödülü olan orgazmı sağlar.
    Bu bilimsel ödülü, hormonal mutluluk olarak tanımlarız. Uyuşturucu, alkol ve kumar gibi zararlı alışkanlıklardan kurduğunuz etkileşim hazzı neyse, seks de vücuda aynısını sağlar!. Öncesi sonrası ile seksi bilimin gözünden anlattık. Cinselliğe dair her şeyi burada anlatmayacağız çünkü bu sizin hayatınız ve bizler de ilişki terapisti değiliz. Bu yüzden insanın kendini bulması ve sorularının cevaplarını kendi içinde keşfedeceğini söyleyerek, bizi cinselliği iten bazı tanımlara geçelim istiyoruz.
    İnsanın var oluşundan bu yana bizleri bugüne kadar getiren seks olgusu tabii ki konuşulmaya değer. Örneğin genç arkadaşlarımızın ergenlik zamanı çok kullandığı oldukça popüler kelime olan libido kelimesi ile devam  edelim.
    Libido, Sigmund Freud’a göre, insanoğlunun ana sorun kaynağı olarak görünen, bastırılmış duyguları insan benliğinde ateşleyen terimdir. Yani Freud bunun pek de sağlıklı bir şekilde insanı geliştirmediğini düşünenlerden. Libido, Türkçemize kelime anlamı olarak insana yaşam gücünü veren enerji olarak geçmiştir.
    Bu tanım, zamanla cinsel dürtü ve cinsel aktivite istediğini tanımlamak için kullanılmaya dönüşmüştür. Libido hem kadın, hem de erkek için kullanılır ve doğrudan androjen hormonları yani testosteron ile bağlantılır. Androjen, böbrek üstü bezlerimiz kabuk kısmınca salgılanan bir hormondur. Androjen, erkeklerde penis ve meni yollarında gelişim, kılların çıkışı, sesin kalınlaşması ve kadınlarda klitoris ve vajina dış dudağının genişlemesine ana etken madde olarak biliriz.
    Gelelim bir başka şehir efsanesine: Afrodizyak’dan bahsediyoruz. Afrodizyak kelimesi bizzat zevkin, tenin ve ruhani aşkın simgesi Yunan tanrıçası Afrodit’ten geliyor. Hikâyeye göre Afrodit bir istiridye kabuğundan doğuyor. Takdir edersiniz ki, şehvetin tanrıçasının doğum yerinin dünyanın en çok bilinen afrodizyaklarından biri olması çok da tesadüf sayılmaz. Özellikle roma, yunan ve mısır kültüründe, reçeteler ve tedavilerde bitki, tohum, meyve, sebze ve deniz ürünlerinin oluşturduğu geniş bir yiyecek yelpazesinden yapılan özel diyetleri görüyoruz.
    Yani neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir afrodizyak kültürümüz var. Yine de, ironik olarak, şu ana kadar kesinlikle kanıtlanmış bir afrodizyak yiyecek yok. Bütün bu bilgilerin ışığında Bilim’in bizi daha istekli hale getirip, cinsel hayatımıza katkıda bulunabileceğini düşünür müsünüz?
    Sağlıklı ilişkiler ve sağlıklı bir cinsel hayat dileğiyle!
  2. Nikola Tesla Buluşları ve Hayatı  

    Dünya'nın bugüne kadar gordugu son dahi, kim ne derse desin, Nikola Tesla'dır. Kimi kaynaklarda sirp kokenli amerikali olarak kayitlara gecse de, 10 temmuz 1856 yilinda gunumuz hirvatistan topraklarinda dunyaya gelmistir. Onu her ne kadar alternatif akimin yaraticisı veya elinde elektrige bagli olmayan ampul fotografiyla tanisaniz da, Tesla son yuzyilin yetistirdigi en buyuk mucitlerden biri olarak tarih sayfalarindaki yerini almaktadir.
    Bu bolumde onu bu kadar ozel kilan hayatı, karakteri, icatlari ve dunyanin ona yetismekte cektigi teknoloji  yetmezligine deginecegiz. Elektriğin kullanımını kökünden değiştirmesi ve gelecekte kullandığımız tüm elektronik eşyaların alt yapısını hazırlayan “Son dahi”, başlıyor. Avusturya İmparatorluğu zamaninda doğup büyüyen Tesla, lise yıllarında dönemin salgın hastalıklarından koleraya yakalanarak, 9-10 ay gibi bir süre yatağa bağlı kaldı. Babası rahip olmasını isterken, Tesla, hastalığı sayesinde babasını ikna ederek 1870'lerde mühendislik ve fizik alanında kariyer yapmak istediğini söyledi ve babasının da rızasını alarak donemin iyi okullarindan Higher Real Gymnasium’a gidiyor.
    Görsel hafızası, 3 boyutlu düşünme yeteneği ve matematik alanında yakaladığı başarıyı üniversitede de kullanan Tesla, okuduğu okulu 4 yil yerine 3 yilda bitirerek aslinda ilerde yapacagi inanilmaz buluslara ac oldugunu da o yaslarda gosteriyordu. Yillar icinde bir cok is yapmaya calisan Tesla umdugunu dogdugu topraklarda bulamadi. Önce budapeşteye gidip telefon teknisyeni olarak çalışan Tesla, burada gelecekte yapacağı buluşlara iyi bir alt yapı hazırladı. Daha sonra Fransa’ya geçen isim burada da istediğini elde edemedi ve hayatini kokunden degistirecek bir kararla 1884 yılında vatandaşı olacağı Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti.
    Amerika o zamanlarda da bir cok insan icin umulmadik firsatlar sunuyordu. Tesla’nın aklında da para kazanmak ve bu parayı uzerinde calistigi icatlarina harcamak yatıyordu. Burada gelecekte elektrik sanayisinde rakibi olacak hocası Thomas Edison ile tanıştı ve onun şirketinde mühendis olarak işe başladı. Dönemin en büyük problemlerinden biri Thomas Edisonun icat ettiği doğru akım ile çalışan sistemin hatalarıydı. Nikola Tesla, başarılı grafiği ve çalışkanlığıyla bir anda şirkette önemli bir konuma gelerek Edison'un ilgisini çekti. Edison da, ondan doğru akımın hatalarını bulmasını ve düzeltmesini istedi. Bu görevi kusursuza yakın bir şekilde başarıyla tamamlayan tesla Edison'un, “bu işi hallederse yüklü miktarda para alacağı vaadini” yerini getirmemesi üzerine hem işinden hem de hayallerinden bir süre uzak kalarak, işinden ayrıldı.
    New York'da yaşamanın zor olduğu yıllardı ve Tesla kendini metro inşaatında çalışırken buldu. Fakat yapacakları bitmemişti ve şirkette çalıştığı dönemde kurduğu bağlantılarla, yaptığı projelerine yatırım alma  arayışı devam etmişti. Çünkü Amerika'da o yıllarda elektrik şirketleri kurulmaya başlanmış, büyük atılımlar yaşanıyor ve herkes bu büyük pastadan pay almak istiyordu. 
    Bir gün geldi ve onun bu düşüncelerine saygı duyup çalışmalarını kendi laboratuvarında yapmasına olanak sağlayacak adamla tanıştı. George Westinghouse ile. Edison'un kurduğu General Elektrik şirketi ile Westinghouse'un şirketi arasında yaşanacak rekabet yıllar sürecekti. Patent savaşlarından, Amerika'daki eyaletlere sahip olmaya kadar. Bunun altında yatan en büyük savaş ise Edison'un doğru akımı ile Nikola Tesla'nın geliştirdiği alternatif akımdı. Doğru akım yani DC, elektrik yüklerinin yüksek potansiyelden alçak potansiyele doğru sabit olarak akmasıdır. Alternatif akımdan farkı, elektrik yüklerinin aynı yönde akışı ve şiddetinin değişmemesidir. 
    Alternatif akım ise yani AC her iki yönde de elektriğin iletilmesini sağlayarak daha sorunsuz bir çalışma prensibine sahiptir. Burada aslında bilinmesi gereken en önemli unsur doğru akımda, belirli bir alanda güce bağlı olarak, akımın boyu uzadıkça gücünün azalmasıydı. Edison bunu çözmek için uğraşıyordu. Ve elektriği tüm kıtaya yaymak ve sağlıklı verimli kullanılmasını istiyorsanız bir kaç kilometrede bir bu akımı kuvvetlendirmeniz için santral kurulması gerekliydi. Ayrıca bu akımı destekleyecek kabloların da büyük ve geniş olması gerekmekteydi ki, tüm kullanıcılar eşit ve verimli enerjiyi kullanabilsinler. Fakat şehirlerimizin her yerinde bu tarz kablolarla yaşamak, hem sağlığımıza zararlıydı hem de yaşanabilecek kazalara davetiye çıkarıyordu, üstelik görüntü kirliliği de cabasıydı. Fakat Tesla bu problemlerin AC sistemleriyle görünmeyeceğini, özel davetlerde büyük organizasyonlarda geceyi aydınlatarak gösterdi. 
    İnsanlar o dönem balolar, özel iş yemekleri ve kutlamalarda geceleri misafirleri için elektrik kiralarlardı ve bunu özel şirketler sayesinde sağlarlardı. Bu sebeple mücadele çetin ve tamamen insanların gözünün gördüğü bir şey olduğu için, karar mekanizmaları Edison mu Tesla mı diye hemen karar verebiliyordu. Fakat o zamanın şirket savaşlarında şimdiki gibi etik kurallar yoktu! Tesla'nın şirketi işler almaya ve popüler olmaya başladıkça Edison küplere biniyordu ve alternatif akımı kötülemek için işi sokaklarda alternatif akıma bağlı hayvanları öldürmeye kadar götürmüştü.
    Alternatif akımın çok kuvvetli, ihtiyaçtan fazlasını veren ve tehlikeli olacağı içinde evlerde kullanılmaması tezinden faydalanıyordu. Fakat bunların ardından Tesla, kimilerinin sihirbaz derecesinde bir adam olduğunu düşünmesine neden olan o fotoğrafı çektirdi. Tesla bobini ile yakılan, bir yere bağlı olmayan, yanan ampülü elinde tuttuğu fotograf, dünya tarihine geçti. Bu fotoğraf elektriğin zararsız da olabileceğini gösteriyor ve konunun “bakın elimde tutuyorum ve ölmüyorum” diyen Tesla’nın lehine kapanmasına sebep olacaktı.
    Çalıştığı zaman süresince tanıştığı bir çok iş adamıyla ortaklıklar kurdu. Ortaklarının fikirlerini finanse etmeleri ve pazarlamaları için Tesla, York'ta çeşitli elektrik ve mekanik cihazlar geliştirmek için laboratuvarlar ve şirketler kurdu. Hatta laboratuvarlarında yangın bile çıktı ve tüm bilgi ve belgeleri yandı. Fakat Tesla üzülse de hiçbir zaman vazgeçmedi. Aslında hikayeye devam etmek isterdik fakat Tesla’nın hayatı sanıldığı gibi çok da mutlu geçmedi. Refah içinde de değildi. Kazandığı tüm parayı icatlarına harcıyordu. İcatlarına kendini öyle bir adamış bir adamdan bahsediyoruz ki hayatı boyunca hiç bir kadına ilgi duymadı. Kuşlarla konuşup onlara bakmayı çok sevdi. 3 rakamı ve 3’ün katlarına takıntılıydı. Az uyuyor, çok çalışıyordu. İçine kapanık, insanlarla sohbeti gereksiz bulan ve neredeyse ömrünü icatlarına adayan son yüzyılın en büyük mucidiydi.
    Şimdi onun icatlarına biraz daha yakından bakalım ve dünyayı nasıl değiştirdiğini daha iyi anlayalım. Alternatif akım zaten onun bize verdiği en büyük icadıydı. Hayatımızın birçok alanında hala kullanıyoruz. Alternatif akım; endüstride, iş ve ev ortamında aydınlatmadan tutun da ısıtma ve elektromanyetik gücün mekanik enerjiye çevrildiği elektrik motorlarında çok geniş kullanım alanı bulur. 
    Teknoloji ve konforun en temel enerjisidir. Bu akımın gelişmesinde önemli bir rol oynayan şey ise aslında tek bir icatla birçok icadın kapısını aralayan Tesla Bobinidir. Tesla bobinleri, yüksek frekanslı yüksek gerilim üreten hava çekirdekli rezonans trafolarıdır dersek büyük ihtimal anlamayacaksınız fakat gelin bobini şöyle anlatalım. Bu bobinler, yüksek gerilim, düşük akım ve yüksek frekansta alternatif akım üretmek amacıyla kullanılmaktadır. Yani bir akım bobine giriyor, akım defalarca küçültülerek yüksek gerilim oluşturuyor ve Torus adı verilen bölgede ise fiziksel bir görünüm elde ediyordu. Fakat sekli itibariyle tepesinde bulunan ve Torus adini verdigi alan ise emin olun dunyayi degiştirmiştir.
    Dünyayı değiştirmiştir diyoruz çünkü buradaki ürettiği elektiriği insanlara gösteren Tesla'nın aslında elektrikten öte bir dünyası vardı. Kimilerine çılgınca gelebilir ama tesla kablosuz olarak tüm dünyaya elektrik verebileceği aygıtlar üzerine bir çok çalışma yapmıştı. Ve temelde bu bobini geliştirdiğini hep söylemişti. Halk arasında Wardenclyffe kulesi de olarak bilinen bu kuleyı ınsa ettırdı.
    Dönemin en zengini olarak bilinen J.P Morgan tarafından finanse edilen bu ev, yapacağı icatların geliştirilmesi için çok önemlidir. Bu kadar büyük bir kuleyi inşa ettirmesinin nedeni, tüm dünyaya konumlandıracağı aynı kuleler vasıtasıyla, elektriği tüm dünyaya ücretsiz iletme fikriydi. Bununla ilgili bir çok deney yaptı ve inanıyordu. Fakat bu fikir çoğu kişi tarafından delilik olarak görüldü. Görülmesinin sebebi ise tabii ki edison’un kara propagandasıydı. Fakat bu fikrin altında yatan bazı şifreler var, aslında Tesla, internetin alt yapısını çözmüştü.
    Kablosuz iletişimin kapılarını açan bu buluş, tabii ki hayata geçmedi ama Teslanın bize öğretecekleri de burada bitmedi. Sıradaki buluşu yine kablosuz iletişim yolunu bulan bir adamın yapacağı cinsten bir aletti: radyodan bahsediyoruz. Tesla kişisel icatlarının tüm dökümanlarını ya kodlar, ya da çok iyi saklardı. Bu yüzden onun patentleri dışında ondan bilgi almak öğrenmek çok zordu. Fakat neyse ki Guglielmo Marconi, radyo ve kablosuz iletişimin temelini oluşturan 17 tesla patenti üzerinde çalışıyordu ve bu bilgilere ulaşmak ücretsizdi.
    Tesla’nın diğer işlerine öncelik vermesi ya da kendi daha önemli gördüğü icatlarına dalması mıdır bilinmez, avrupa’dan amerikaya ilk sinyal gönderen Marconi radyonun mucidi olarak dünya tarihine geçmiştir. Teslanın kaynakları ve icatlarını kullanarak bunu başaran marconi hakkında Tesla, daha sonraları: “bırakın yapsın, o iyi bir adam” diyecekti. 
    Tesla uzaktan kumandalı deniz aracını zaten yıllar önce yapmış ve denizde yüzdürmesiyle sihirbaz olarak anılıyordu. İnsanlar böyle bir şeyin mümkün olmayacağını düşünse de Tesla onları bir kez daha şaşırtmayı başarmıştı. İlk kez Houston Sokağı’ndaki laboratuvarından 40 km uzaktaki Hudson Nehiri’ndeki bir tekneye kablosuz iletim sağlamıştı. Bunun 1895’te yanan laboratuvarında yaptığı da düşünülüyor. Tesla radyo antenlerinden, radyo alıcılarına kadar her şeyi keşfetse de, radyo, keşiflerini yakından takip ederek çalan Guglielmo Marconi tarafından bulunmuş gibi gösterildi. Fakat bu olay, teslanın hayatında olağan bir şey olageldiği ve o da artık böyle şeylere alıştığı için başından savuşturduğu bir olay olarak tarihe geçti.
    Tesla yaşı itibariyle elektriğin icadına geç kaldıysa da, onu elektriğin efendisi yapan sadece alternatif akımı bulması değildi. Günümüzde kullandığımız ampuller ve ac motor veya İndüksiyon motoru ve donen manyetık alanı da Tesla bulmuştur. Dönen manyetik alan Tesla’nın ilk çığır açıcı buluşudur. Hırvatistan’daki profesörünün, ona doğru akım yerine alternatif akımla çalışan bir motor yapmanın imkansız olduğunu söylemesiyle bu fikir ortaya çıktı. Tesla hocasının bu fikrinden emin değildi, bu nedenle kafasında denemeler yaparak alternatif akımla çalışabilecek bir motor için dönen manyetik alan tasarladı. Böylece alternatif akımla çalışan ilk motorun nasıl olabileceğini keşfetti.
    Gerçekten Tesla’nın bunları kafasında tasarlayıp oluşturması, hatta kafasında deneyler yapması ne kadar büyük bir zekaya sahip olduğunu gösteriyor. Tesla bunlarla da yetinmedi, tüm o karanlık, gaz lambası veya mum ışığında oturan insanlar için sistemin son parçası olan ampülünü de kendi yaptı.
    Endüstrinin floresan lambayı “icat etmesi”nden 40 yıl kadar önce kendi laboratuvarında floresan lamba kullanıyordu. Fuarlarda ve sergilerde cam tüplere ünlü bilim adamlarının isimlerinin şeklini veriyordu; bugün her yerde gördüğümüz neon ışıkların ilk örneklerini de yine Tesla üretti.
    Günümüzde hala onun bulduğu ampülleri kullanıyoruz. Baştan aşağı sıfırdan bir sistem yaratan ismin yaptıkları bitti sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Bütün sistemini kurmuş olan Tesla zincirin son ve en önemli halkası olan üretim aşaması için büyük bir fırsat yakalamıştı. Kanada ve Amerika Birleşik devletleri arasında bulunan ve dünyanın en büyük şelaleleri arasında yer alan Niagara şelalesinde hükümetler bir hidroelektrik santrali için Tesla’nın kapısını çaldılar. O da bu fırsatı kaçırmadı ve hemen elektrik üretim santrali için kolları sıvadı. Tabii ki alternatif akım yoluyla dağıtılacak bu elektrik için üretim şartlarını değiştirdi ve kendi stiline uygun bir mühendislikle projeyi çizdi.
    Dünyanın ilk hidroelektrik santralini kuracak olan kisi, suyun gücüyle yine adından söz ettirmeye başladı. Ürettiği elektrik bugün hala Kanada ve Amerikaya elektrik sağlamaktadır.Tesla'nın bir sonraki anlatacağımız icadı ise radar sistemleriydi. Uzak cisimleri, üzerlerine dalga darbeleri yollayarak izlemenin mümkün olduğunu anladığında henüz bilimsel olarak keşfedilmemiş olan kozmik ışınları kullanıyordu. Bir başka deyişle, kozmik ışınların varlığını ilk keşfeden bilim insanı da oydu.
    1. Dünya Savaşı’nın başlarında bu icadını Amerikan Hükümeti’ne götürerek, Alman U-botlarının yerlerini tespit edebileceğini anlattı. Hükümetin de o zamanlar tek istediği buydu. Hatta konunun araştırılması için bir heyet kurulmuş, Edison da bu heyete başkan olarak atanmıştı. Thomas Edison, bir kez daha tamamen kişisel nedenlerden ötürü Tesla’nın projesini reddetti. Böylece tüm dünya, radarın tekrar keşfedilmesi için 18 yıl beklemek zorunda kaldı.
    Teslanın ışınlarla olan ilişikisi aslında 1895 yılında Alman bilim insanı Wilhelm Conrad Röntgen’in X-ışını adını verdiği gizemli bir enerji ile başladı. Eliyle kurşun perde arasına fotoğraf filmi yerleştirdiğinde, filmde elin kemiklerinin görüntüsünü oluşturduğunu fark etti. Çalışmadan ilham alan Tesla, elektron tüpleri kullanarak “shadowgraph”, yani gölge grafik ismini verdiği kendi röntgenini oluşturdu. Ayağının röntgenini çekerek doktor Röntgen’i tebrik eden bir mektupla gönderen Tesla Amerika’da X-ışınları ile film çeken ilk kişidir.
    Shadowgraph, röntgen makinelerinin geliştirilmesinde ise önemli bir rol oynamıştır. Yaptıklarını anlatması bu kadar zevkli başka bir dahi bir daha dünyaya gelir mi bilmiyoruz. Fakat Tesla, anlattıklarımızın aksine, sade, gösterişten uzak, insanları sevmeyen ve takıntılı biri olarak öldü. Tesla, 1943 yılında Manhattan'da New Yorker otelinin 33. katındakim3327 nolu odasında 7 Ocak'ı 8 Ocak'a bağlayan gece ölü olarak bulundu.
    Videonun başında 3 ve katlarına takıntılı olduğunu söylemiştik değil mi?m33.kat ve 3327 oda numarası olması tesadüf değil.mi? Sadece takıntı. Nikola Tesla’nın zaman zaman inişli çıkışlı bir hayatı olsa da insanlık tarihine son dahi olarak geçmesinin nedenlerini anlatmaya çalıştık.
    Onun yaptıkları 20. ve 21. yüzyıla damga vurdu, daha da vuracağa benziyor. Sayesinde gelişen bir çok endüstri bugün milyarlarca insanın ihtiyacını karşılıyor. Gelin bu videomuzu onun anlamlı bir sözüyle bitirelim.
    Teslayla röportaj yapan gazetecilerden birine söylediği cümlesi şöyle:
    “Fikrimi çalmaları mühim değil… Asıl mühim olan kendi fikirlerinin olmaması.”
  3. Ramazzottius cinsine ait bir su ayısı  

    Ramazzottius cinsine ait bir su ayısı. Midesi ise sindirilmiş yeşil alglerden dolayı yeşil görünüyor.
     
  4. Dünya giderek daha da ağırlaşıyor mu?  

    Bir cismin ağırlığı, dünyanın o cisme uyguladığı yerçekimi kuvvetidir. Bu nedenle dünyanın kendi ağırlığından bahsetmek biraz anlamsızdır. Dünyanın ağırlığı bir başka kuvvet tarafından çekildiğinde söz konusu olabilir. Bir cismin kütlesi ile ağırlığı arasındaki fark da buradadır. Dünyada bir kilogram ağırlığında olan bir cisim Ay'da tartıldığında altıda biri kadar gelir ama o cismin kütlesi her iki yerde de aynıdır.
    Bir cismin kütlesi mesafe ve kütlesi bilinen bir başka cisimle arasındaki çekme gücüne göre hesaplanabilir. Bu şekilde hesaplanan dünyanın kütlesi 5,98 sekstrilyon (yirmi bir sıfır) tondur.
    İnsan nüfusunun artmasının, yeni bitkilerin oluşmasının bu kütleye etkisi sıfırdır. Yeni canlılar dünyada zaten var olan atom ve moleküllerden yapıldıklarından yoktan var olmazlar (topraktan gelip toprağa gitmek).
    Dünyanın kütle değişimini etkileyecek iki ana unsur vardır. Uzaydan gelen göktaşları ile atmosferden uzaya kaçan bir takım hafif elementler. Dünyanın kütlesi en sağlıklı olarak Ay'ın yörüngesine göre hesaplanır. Ancak dünyaya gelen ve gidenler toplam kütle içinde Ay'ın yörüngesini etkileme açısından o kadar az yer tutarlar ki en hassas ölçümlerde bile dünya azaldığını mı yoksa arttığını mı söyleyebilmek mümkün olamaz.
    Araştırmacılar bu konuda ikiye ayrılmış durumdalar. Birinciler dünya yüzeyine her sene 10 bin ila 100 bin ton arası ve toz düştüğünü, bu nedenle her yıl dünyanın kütlesinin yanaşık 50 bin ton arttığını ileri sürüyorlar. Ne var ki dünyamıza seçmiş ömrü boyunca yani 4,5 milyar yıl süresince düşen göktaşı ve toz miktarının toplam 225 trilyon ton olan ağırlığı dünyanın kütlesinin 0,000004'ünü bile geçmiyor.
    İkinci görüşe göre atmosferimizde gaz molekülleri devamlı hareket halindedirler. 700 kilometre yükseklikten sonra başlayan 'exosphere' tabakasında yoğunluk o kadar düşüktür ki hidrojen ve helyum gibi çok hafif atomlar buradan uzaya kaçabilirler.
    Hidrojen atomları zaten zaman içinde uzaya kaçmışlardır. Sürekli olarak radyoaktif çürümelerle yeryüzünde üretilen helyum atomları ise atmosferin en üst tabakasından uzaya kaçmaya devam etmektedirler. Bunun yıllık miktarının 1,4 milyon ton olduğu ileri sürülüyor. Bu miktar gelen göktaşı ve toz miktarının yanında o kadar büyüktür ki dünya kütlesinin her yıl l ,4 milyon ton azaldığı söylenebilir.
    Her iki görüşün doğruluğu da sağlıklı ölçümlerle ispatlanamamıştır. Doğru oldukları kabul edilse bile Güneş ile birlikte 5 milyar yıl sonra ömrünü dolduracağı hesaplanan dünyamızın kütlesinin yanında hiçbir zaman kayda değer bir oran oluşturmayacaklardır.
     
     

Öne Çıkan Videolar

  1. NASA, Ay'a gitmek konusunda ciddi görünüyor.  

    NASA, Ay'a gitmekte ciddi..
    Bunlar NASA'nın yeni 'Ay' araçları.. Kimileri hâlen 1969'da Ay'a gidilip gidilmediğini sorgulaya dursun.. (ki NASA da bu tartışmayı bitirmek isterdi ancak detaylı iniş görüntüleri kaza eseri yok oldu. -3.- Sadece hepimizin bildiği kesitler var.) ..NASA, Ay'daki uranyum, altın gibi kaynakları ülkesi için toplamayı nasıl yapacağını iyice planladı. İniş, Ay'ın güney kutbuna yapılacak -2-. Videoda göreceğiniz; insanların hareketini kolaylaştıran, kolay giyilebilen yeni uzay kıyafeti, Ay arabası gibi araçlar da yörüngeden tespit edilen materyalleri doğrulamada yüzeydeki personele yardımcı olacak.
    Kaynaklar:
    1. https://solarsystem.nasa.gov/…/10-things-what-we-learn-abo…/
    2. Yeni görevin iniş alanı: https://www.nasa.gov/…/moon-s-south-pole-in-nasa-s-landing…/
    3. https://www.reuters.com/…/moon-landing-tapes-got-erased-nas…
  2. Mavi balina, tek sürü saldırısında, 500 kg kril yutabilir.  

    Bir mavi balina, yoğun bir sürüye saldırırsa, 500 kg kril yutabilir. Bu tek bir ağızda yenen 457.000 kalori demektir. Bahsi geçen miktar, bu harika devin yeme aksiyonunu gerçekleştirmek için harcadığı enerjinin neredeyse 200 katıdır.
    Kaynak:
    Nationalgeographic.com
    https://on.natgeo.com/2S8YLlq
    Gif: (Slater Moore)
    https://www.instagram.com/slatermoorephotography/
     
  3. HBC 672 yıldızının özel şovunu izleyin.  

    Bu çok özel oluşumun yeni doğmuş bir yıldızın daha önce görülmeyen, gezegen oluşturan bir disk olduğu düşünülüyor. Daha önce “Gölge hareket ediyor. Bir kuşun kanatları gibi kanat çırpıyor!” şeklinde şaşkınlıkla ifade edilen gözlem, animasyonun sonunda göreceğiniz gibi neticelendi.
    Kredi: ESA/Hubble, Digitized Sky Survey, L. Calçada, Nick Risinger (skysurvey.org)
    https://www.nasa.gov/feature/goddard/2020/hubble-sees-cosmic-flapping-bat-shadow/
  4. Güneşimizin 10 yıllık mazisi  

    Nasa yine en iyi bildiği işi yaparak bizleri heyecanlandırmış görünüyor.
    Güneşimizin aktivitesini 10 yıl boyunca kayıt altına alan Nasa çalışanları, 61 dakikalık keyifli bir video ile bizlere şahane bir görsel şölen aktardılar. İlham verici bu görüntüler, Solar Dynamics Observatory (SDO) uzay aracı tarafından 10 yıldan fazla süreyle kaydedildi. 
    Heyecan verici olan ise, her bir saniyenin, Güneş sistemimizin merkezinde bir güne denk geliyor olmasıdır.
    Buyrun birlikte izleyelim!

Hakkımızda

Sitemiz bir "Günlük" olarak derleme yayın, yorum, diyalog ve yazılara vermektedir. Güncel bilim haberleri ve gelişmelere ek olarak özellikle sosyal medyada gözden kaçan, değerli gördüğümüz tüm içeriğe kaynak ve atıflar dahilinde sitemizde yer vermekteyiz. Bu sitede verilen bilgilerin kullanım sorumluluğu tümüyle kullanıcıya aittir. Sayfalarımızda yer alan her türlü bilgi, görsel ve doküman sadece bilgilendirmek amacıyla verilmiştir.

Bilim Günlüğü internet sitesi 5651 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının m) bendi ile aynı kanunun 5. maddesi kapsamında Yer Sağlayıcı olarak faaliyet göstermektedir. İçerikler, ön onay olmaksızın tamamen kullanıcılar tarafından oluşturulmaktadır. Yer Sağlayıcı olarak, kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriği ya da hukuka aykırı paylaşımı kontrol etmekle ya da araştırmakla yükümlü değildir.

Yer Sağladığı içeriğin 5651 Sayılı Kanun’un 8 ila 9. maddelerine aykırı şekilde; kişilik haklarınızı ihlal ettiğini ya da hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsanız buradan iletişime geçerek bildirebilirsiniz. 

Bildirimleriniz dikkatle ve özenle incelenmekte olup kişilik haklarınızın ihlali ya da hukuka aykırılığın tespiti halinde mevzuat kapsamında en kısa sürede işlem yaparak bilgi vereceğiz.

×
×
  • Yeni Oluştur...