Bilim Günlüğü
İdam cezası neden suç işlenmesini engellemez?

İdam cezası neden suç işlenmesini engellemez?

Suç ve ceza mekanizmalarının toplumun esenliğini ve düzenini sağlamak amacıyla oluşturulduğu bir gerçek. Fakat, topluma kazandırılamayan hükümlülerin bu amaca hizmet ettiğini söyleyebilir miyiz?

Özgecan Aslan'ın katledilmesinin ardından son yıllarda yazılı, görsel ve sosyal medyada halkın nabzı tutuldu, düşünceler sel oldu, sosyal sorumluluk kampanyaları başlatıldı. İkiyüzlü açıklamalar da oldu elbet ama kadınların bu sorunları hakkında konuşmaya, yaşadıklarını anlatmaya başlamaları bir sivil toplum hareketini canlandırdı.

Kadın cinayetleri dün de vardı, bugün de var ve gelecekte de olmaya devam edecek.

Peki, her üç günde bir yeni bir gündemle boğuşan Türkiye bu sorunla nasıl başa çıkacak?

Kadın cinayetleri ve cinsel suçlar söz konusu olunca genelde halkın tepkisi “bu adam asılmalı”, “böylelerini hadım etmek lazım” şeklinde vücut buluyor. Bu tepkilerin en güzellerinden biri de şüphesiz bir zamanlar evlilik programı yapmaya başlayan Seda Sayan'ın idam cezasını talep etmesi oluyor. Ancak yakın geçmişe kadar kanunlarında idam cezasını barındıran eski Türkiye'de de bu suçlar işleniyordu.

İdam cezası neden suç işlenmesini engellemez?
İdam cezası neden suç işlenmesini engellemez?

Kısaca bahsetmek gerekirse, Türkiye'nin 1924, 1961 ve 1982 Anayasaya'larında yer almaktaydı. Ancak bu kararın infazı için Meclis'in karar vermesi veya kanun çıkarması gerekiyordu. 1984'den beri idam cezası uygulanmıyor, fiili bir askıya alma durumu var.

Avrupa Birliği'ne üyelik müzakerelerinin başlatılması için imzalanması ve uygulanması zorunlu kılınan Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi'nin 6. ve 13. No'lu protokollerinin imzalanması ile birlikte Türkiye'de idam cezası suç ayrımı yapılmaksızın anayasal düzende kaldırılıyor. 2005 yılında ise yeni Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle beraber idam cezası kanunlardan da çıkarılmış oluyor.

Uluslararası antlaşmalarla çoğu ülkede idam cezası kaldırılmış olsa dahi dünya nüfusunun %60'ının yaşadığı Çin, Hindistan, Endonezya ve ABD gibi ülkelerde idam cezası uygulanmaya devam ediyor.

Son yıllarda cinsel istismar ve suçların en çok yaşandığı ülkelerden biri olan Hindistan da idam cezasını uyguluyor. Son idam cezası 1990 yılında 16 yaşındaki bir kız çocuğunu tecavüz ettiği ve öldürdüğü gerekçesiyle Dhananjoy Chatterjee'a 2004'te uygulandı.

Dünya basınında da hayli yer bulan bir diğer haber ise yine Hindistan'da Aralık 2012'de 23 yaşında bir kadına toplu tecavüz edilmesiydi. Toplum baskısı ve idam cezası çığlıklarıyla dolan ülkede, Şubat 2013'de yürürlüğe giren yeni cinsel suçlarla savaş kanuna göre; eğer mağdur ölürse veya komaya girerse idam cezası verilmesi düzenlenmiş.

Ancak, 2014 rakamlarına baktığımızda ise görüyoruz ki Hindistan'da günde 93 kadına tecavüz ediliyor. Bu noktada idam cezasının caydırıcılığının ve son tahlilde toplum mühendisliği konusunda nasıl bir etkisi olduğunun tartışılması gerekiyor.

En temel insan haklarından biri yaşama hakkıdır, ve konu insan hakları olunca “ama”lı cümleler kurulmamalıdır. İdam cezası şakşakçılığı yapanların ve bunun getirilerini ve götürülerini düşünmeden ahkam kesenlerin, kendilerinin de aynı kanunlarla yargılanacağını hatırlaması gerekiyor. İnsan hakları sözleşmelerine taraf olan ülkeler belirli yükümlülükler altına giriyor. Bu yükümlülüklerden vazgeçmenin, sözleşmelerden çıkmanın çok ağır sonuçları olabilir. Hadım edilsinciler, asılsıncılar daha düne kadar Deniz Gezmiş'in öldürülüşünün yıl döneminde Facebook'ta onun fotoğraflarını paylaşıyordu. Bir ülkenin idam cezasının tekrar uygulamaya başlaması sadece cinsel suçlarla sınırlı kalmayacak, hükümete, Devlete ve Anayasaya'ya karşı işlenen suçlar için de tekrar gündeme gelecektir. Gezi protestolarına katılanların veya maç çıkışlarında politik slogan atanların yarın veya öbür gün Özgecan'ın katilleriyle beraber idam sehpasına çıkmayacağı ne malüm?

Aziz Nesin, Surname adlı romanında cinsel suçtan hüküm giyen Berber Hayri'nin hikayesini anlatıyor. Bir insanın hangi suçu işlerse işlesin idam cezası kesinleştiğinde psikolojik olarak nasıl bir değişime uğradığını belki de en iyi Aziz Nesin'in esprili diliyle anlayabiliriz.

Suç ve ceza mekanizmalarının toplumun esenliğini ve düzenini sağlamak amacıyla oluşturulduğu bir gerçek.

Fakat, topluma kazandırılamayan hükümlülerin bu amaca hizmet ettiğini söyleyebilir miyiz?